Değerli Kur’an dostları şimdi
Kur’an ın berceste ayetlerinden değil, berceste surelerinden biri olan ‘Asr
suresine giriyoruz. ‘Asr suresi gerçekten de berceste bir sure, Kur’an ın
zirvelerinden biri. Yani tabir caizse sözün usare haline getirildiği, bakınız
usare dedim ‘Asr ile aynı köktendir, aynı kelimedir aslında. Sözün sıkılıp
özünün çıkarıldığı, ki ‘asr bu manaya gelir kök manası, etimolojik manası
meyvenin suyu sıkılıp posasının atılıp suyunun alınmasıdır. Onun için günümüzde
ki Arapçada da meyve suyuma ‘asiyr denilir. Dolayısıyla Kur’an da ya’suru diye
zaten Yusuf suresinde geçer. Yani şarap yapanların şarabı yapma süreçlerinde
üzümü sıkıp ta şırasını almaları bu kelime ile ifade edilir çok ilginç.
Dolayısıyla ‘Asr suresi Kur’an ın adeta sıkılıp özünün içine konulması. Onun
için İmam Şafi öyle der; Kur’an dan başka hiçbir şey indirilmeseydi de sadece
ve sadece ‘Asr suresi indirilmiş olsaydı insanlık için yine de kafi idi der,
yeterdi. ‘Asr suresini anladığınız zaman bu sözü anlarsınız. Bu sözü
anlayabilmemiz için ‘Asr ı anlamamız lazım.
Adını ilk ayetinden alıyor
yeminle başlayan ilk ayet. Vel 'asr ‘asr şahit olsun. ‘asr a yemin olsun.
Buhari de Vel
'asr diye anılmış sure, yani ilk ayetinin tümüyle. İniş zamanı 16.
sıraya yerleştirilmiş ‘asr suresi. 1. yılın sonu 2. yılın başı diyebiliriz yani
peygamberliğin ilk dönemine tekabül ediyor. Ki zaten surenin içeriği de bunu
fısıldıyor, haykırıyor diyemiyorum, fısıldıyor.
Kur’an ın en kısa 3 suresinden
biri ‘asr suresi diğerleri ne? Nasr suresi ve Kevser suresi. Bir çoğunun
zannettiği gibi ihlas suresi buna girmiyor çünkü ihlas suresi 4 ayet, 3 ayet
değil. Ama bu 3 sure, 3 ayet. Bu üçü içinde en kısası da Kevser suresi. Kur’an
ın en kısa kelime adedi olarak en kısa suresi Kevser suresi. Ondan sonra ‘asr
suresi, ondan sonra nasr suresi gelir.
Surenin konusuna girersem tefsire
girmiş olurum ama yine de usulümüz gereği konusu hakkında kısaca söz edeyim;
kendisi kısa ama manası çok uzun bir sure. Eğer bu sureyi hakkını vererek
tefsir etmeye kalksaydık inanın değil bir ders, belki 10 ders bile yetmezdi.
Kur’an ın inşa etmek istediği insan tipini veriyor bu sure. Kur’an ın inşa
etmek istediği bir insan tipi var. Çünkü vahiy ilahi bir inşa projesidir. Vahiy
ilahi bir inşa projesidir. Vahiy ustası yer yüzünü inşa edecek ustayı
yetiştirmek için insanı çırak olarak almıştır. Rabbimiz yarattığı insanın
prospektüsünü de yazmış ve onu Kur’an ın ellerinde terbiye etmiştir. Vahyin
ellerinde terbiye etmiştir. Son terbiye Kur’an suretinde tecelli etmiştir. Onun
için Kur’an bir inşa projesidir, hem de ilahi bir proje.
Bu insanın 2 asli 2 de fer’i
olmak üzere 4 meziyeti varmış. Neymiş 1. İman. 2. salih amel, 3. hakkı tavsiye,
4. sabrı tavsiye. Ama 3 ve 4 aslında 2. maddenin açılımı gibi okunabilir. Ki
oraya geleceğim inşaAllah. Beled suresi ile ‘asr suresi arasında bir konu
bütünlüğü var. Abdullah Bin Huseyn’den nakledilen bir rivayet var onu
zikretmezsem girizgâh yarım kalacak.
Allah Resulünün ashabı bir araya
geldiğinde diyor Abdullah Bin Huseyn ayrılmadan önce birbirlerine ‘asr suresini
okurlar öyle ayrılırlardı. Rivayet zinciri içerisinde bu rivayet bu şekli almış
ve bize böyle gelmiş. Malumunuz hadis rivayetleri lafzen değil manendir yani
manası rivayet edilir lafzı değil. Onun için işi bilenler hadisi naklettikten
sonra şöyle derler; Kâl, ev kema kâl; böyle ya da buna yakın bir şekilde dedi.
Niye? Çünkü hadisler lafzen rivayet edilmezler. Mütevatirler içerisinde dahi
bir tek lafzi mütevatir gösterilir; men
kezebe aleyye muteammiden felyetebevve' mak'adehu mine'n-nar hadisi. Kim
benim adıma yalan uydurursa kasıtlı olarak, o cehennemde ki koltuğuna,
cehennemdeki oturacağına, oturağına, sedirine hazırlansın.
Bu hadisin bile 6 yı aşkın
versiyonu vardır. Hatta müteammiden kelimesini sahabeden bir tanesi duyduğunda
onu oraya kim sokuşturdu der. Yani kasıtlı olarak yoktu orada der. Dolayısıyla
bize hadislerin rivayeti manen gelir lafzen değil. Onun içinde biz aslında bunu
nasıl anlayacağız. Sahabenin birbiri ile kavuşup ayrılırken ‘asr suresini
okumasını, yani sahabe birbirlerine Vel
'asr, İnnel İnsâne le fiy husr, İllelleziyne âmenû ve amilus salihati ve
tevâsav Bil Hakkı ve tevâsav Bis Sabr (1-2-3) diye mi okumuş, öyle mi anlayacağız,
yoksa sahabe bir araya geldiğinde birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye ederlerdi
diye mi anlayacağız. Biz sahabenin Kur’an ı okumasının, Kur’an ı yaşaması anlamına
geldiğini zaten biliyoruz. Onun içindir ki bazen bir sahabe, mesela Abdullah
İbn. Ömer olacak yanlış hatırlamıyorsam, bakara suresini 8 yılda okudum der.
Ne demek bu; Bakara suresini 8
yılda okumaya gerek yok ki, bizden birçok çocuk yaşta hafızlar bile bakara
suresini otursa 1 saatin içinde okur çıkar. Peki ne olmuşta 8 yılda okumuş? 8
yılda anladım, yaşadım, hayatıma geçirdim demektir. Sahabe böyle okurdu Kur’an
ı. Sahabe Kur’an a bir metin gibi bakmazdı, bir hayat olarak bakardı. Çünkü
Kur’an metin olarak inmedi hayat olarak, hayatın içine indi. 23 yılda inmesinin
sebebi de budur. O nedenle sahabe birbiri ile buluştuğunda birbirlerine hakkı
ve sabrı tavsiye ederlerdi demektir bu hadis başka bir şey değil.
İnsan ziyandadır diyor sure, çok
yüksek perdeden konuşuyor hakkı olarak, haklı olarak Allah konuşuyor. Allah’ın
konuştuğu perde en yüksek perdedir, o perdeden başka kim konuşabilir ki. Evet,
ancak Allah böyle bir cümle kurabilir. İnsanoğlu tümüyle ziyandadır, söyler
misiniz Allah’tan başka herhangi bir yazar var mı böyle bir cümle kuracak?
Gülünür. Evet, Allah böyle konuşur, çok üstlerden.
Ziyandan kurtulanın özellikleri
sıralanıyor, nedir bunlar? 4 husus; İman, salih amel, hakkı tavsiye, sabrı
tavsiye. Yani bu dördünü şöyle de özetleyebiliriz; İnanmak, yaşamak, paylaşmak,
direnmek. ‘asr suresinin dört unsuru bu; İnanmak, yaşamak, paylaşmak, direnmek.
Bu dördü neye tekabül ediyor? İnanmak Allah’ın hakkıdır, yaşamak hayatın
hakkıdır, paylaşmak insanın hakkıdır, direnmek hakikatin hakkıdır. Hakk ta direnmek.
Aslında bize Hakkı anlatıyor ‘asr suresi. Şimdi sureyi tefsire geçebiliriz.
[Ek bilgi “Asr” kelimesini
“sıkma” anlamına gelen asere/ya’siru fiilinin mastarı olarak ele almak da
mümkündür. Buna göre şöyle bir anlam kastedilmiş olur: Yüce Allah’ın, arınıp
tertemiz oluncaya kadar insanı, bela, cehd ve riyazetle sıkmasına yemin ederim
ki, hiç kuşkusuz, kabuğun yanında kalan, beşeriyet perdesinin gerisinde
bekleyen insan, hüsrandadır.
İlim ve amelle arınan, kabuğun
gitmesinden sonra geride kalan saflığın ayrılmaz özelliği olan yakini inançtan
ibaret sabit ve değişmez Hakk’ı tavsiye eden, sıkılmaya, bela ve riyazetle
sıkıştırılmaya sabretmeyi tavsiye eden kimseler müstesnadır.
Nitekim, Rasulullah (s.a.v)
şöyle buyurmuştur: “Bela önce Nebilere, sonra velilere, sonra onları izleyen
kimselere havale edilmiştir.” Bir başka hadiste de şöyle buyurmuştur: “Bela,
Allah’ın kırbaçlarından biridir ki, kullarını onunla kendisine doğru sevk
eder.” (İbn. Arabi- Tevilât)]
[Ek bilgi: Bir şiir;
Hâlık’ın nâ-mütenâhi adı var,
en başı “Hakk”,
Ne büyük şey kul için hakkın
elinden tutmak.
Hani Ashab-ı Kirâm ayrılalım
derlerken,
Mutlaka “Sure-i ve’l-Asr”ı
okumuş, bu neden?
Çünkü meknûn o büyük surede
asâr-ı felâh,
Başta iman-ı hakîkî geliyor,
sonra salâh.
Sonra Hakk, sonra sebat işte
kuzum insanlık,
Dördü birleşti mi yoktur sana
hüsrân artık. (M. Akif Ersoy)]
Rahman, Rahiym Allah adına.
Özünde merhametli, işinde merhametli Allah adına. Rahman ismi ile tüm bir kâinata
tecelli eden ve Rahmetine gark eden, Rahiym ismi ile ise varlıklar içerisinde
iman eden ve sadakatini ispat edenlere özel olarak merhamet eden Allah adına.
Her bildiri bir otorite adıyla okunur, bu göklerin bildirisi ise Allah adına
okunur. Ey kul sen de Allah adına oku ve dinle.
1-) Vel 'asri;
Yemin
ederim O Asra (içinde akıp giden insan ömrüne) ki, (A.Hulusi)
1 - Kasem
olsun ki Asra. (Elmalı)
Vel 'asr ‘asr a yemin olsun “Vav”
vav-ı kasem. 16 sure bu “vav” la başlar demiştim Kur’an da. 16 sına da
baktığımızda aslında bunların bizim bildiğimiz manada, uksimu manasında bir
yemin olmadığını görürüz. Yani bu vav lara tazim işlevi yüklerler ulemamız.
Fakat aslında tazim işlevinden daha çok bu “vav” ların, yani bizi tefekküre,
tedebbüre, tehakkule, tefakkuha ve tezekküre davet ettiğini görürüz. Evet, onun
için Vel ‘asr; ‘asr ı düşün, ‘asr ı tefekkür et, ‘asr üzerinde dur.
Peki nedir ‘asr; ‘asr, aslında
biraz önce de girizgâhta söyledim, usaredir dedim. Kur’an ın usaresidir. Bakın
nasıl da denk geldi kelime. Özellikle düşünerek söylememiştim ama dilime geldi.
Usare bir şeyin özü demektir, zübdesi demektir. Mesela yoğurdun özü yağdır,
sütün özü tereyağıdır bunun gibi. Mesela altın madeninde cevher çıkarmak için
altını alırsınız, bir tona 6 gr iyidir, verimlidir. 1 ton madenden 6 gram
çıkıyorsa ona çok verimli maden derler altıncılar. Dolayısıyla 6 gr. Elde etmek
için 1 tonu ayrıştıracaksınız, 1 tonu işleyeceksiniz, ki sadece 6 gr. cık bir
şey elde etmiş olmak için. O 6 gr. Usaredir işte, ‘asr dır yani. Onun için
hasat manasına gelir. çünkü hasat nedir? Sapını danesinden ayırıp tüm cürufunu
dışarıda bırakıp istediğinizi, yani asıl almak istediğinizi almaktır. Hububatı
ayıklayıp almaktır. Mesela üzümün suyunu sıkıp şırasını çıkarmaya da bu kelime
kullanılır. Onun için meyve suyuna ‘asiyr denilir, bugünkü Arapça’da da
kullanılır ‘asiyr; meyve suyu. Çünkü meyvenin özünü temsil eder. meyvenin
özünü, yani posası atılmıştır.
Ve ilginçtir ikindiye ‘asr
denmiştir. Neden ikindiye ‘asr denmiştir? Çünkü günün hasılat vaktidir de onun
için, günün hasat zamanıdır, hasat ve hasılat zamanıdır. İnsan ikindiye kadar
çalışır, yorulur didinir, hak edeceğini ikindileyin hak etmiş olur. hasılatını
o anda alır, elde eder. Neyse o günün karşılığını ancak ikindileyin alır hak eder.
Onun için hasat ve hasılat.
Peki yüz yıla da asır derler
neden? Üç kuşağın hasılatı olduğu için. Çünkü çocuk, baba ve dedenin yaşadığı
üç kuşakta ancak insanın hasılatı ortaya çıkar. Eğer 3 kuşağa yayabiliyorsanız
hasılatı ortaya çıkarmış olursunuz. Onun için yüz yıla asır denir. Zamana da
asır denir aslında. Neden? Elde ettiğimiz her şeyin kabı olduğu için, zaman
elimizde yoksa elde ettiğimiz bir şey de yok demektir. Onun için zaman en büyük
imkandır. Zaman olmamış olsaydı aslında amel de olmazdı, eylem zamanın
içindedir. Dolayısıyla zaman bize verilmiş en büyük nimetlerden biridir. Bu
manada zamana da asır denir. Hatta mutlak zamana asr, çünkü el asr denilmiş.
Yine insanlığın ikindisi manasına
gelir. Peki biz vel ’asr ı nasıl okuyacağız? O kadar çok mana hücum ediyor ki
zihnime;
1 - Vel
‘asr; İnsanlığın ikindisi şahit olsun. İnsanlığın sabahı ademle başladı,
kuşluğu Nuh ile devam etti, öğlesi İbrahim idi, ikindisi Muhammed SA. oldu,
akşamına yaklaşmıştır. Bu mana verilebilir vel
‘asr a. İnsanlığın ikindisi. Veya günün ikindisi. Neden? Günün ikindisi
artık akşamın yakın olduğunu haber verir. Aslında her 24 saat bize ölümü ve
hayatı anlatan bir ibret neş’eridir. Günün gündüzü hayata, gecesi berzaha,
sabahı da ba’sü ba’del mevt e, yeniden dirilişe tekabül eder. gündüzünüz nasıl
geçmişse geceniz öyle olur gündüzü berbat geçen bir günün gecesinde kabus
görülür, sabahı da öyle olur. Onun için akşamı berbat olanın sabahı abad olmaz.
Buna da delalet edebilir.
Daha; hasılat zamanına yemin
olsun, hasılat zamanı şahit olsun manasına gelir. Hasat zamanı ve hasılat
zamanı. O nedir? Kıyamettir, hesap günüdür. Hesap gününe yemin ediliyor
olabilir kelimenin kök manasından yola çıkılarak.
Daha nedir? Dahası yüz yıla yemin
olsun, yüz yıl şahit olsun asır dendiği için. Ama ben en tercihe şayan olanı
yani insanoğlunun hasat ve hasılat zamanı şahit olsun kök manasından,
etimolojisinden yola çıkarak bunu tercih etmeyi daha uygun buluyorum.
İnsanoğlunun hasılat ve hasat zamanı şahit olsun.
[Ek bilgi; Bir şiir;
Bütün ayıplar bizde zamanı
suçluyoruz.
Bizden başka nesi var o bizim
zamanımız
Hicvediyoruz zamanı hâlbuki
yok günahı
Bir de o dile gelse dinlerdik
binbir ahı
Dindarlığımız bile bir
gösteriş, hep riya
Bize bakanları hep kandırırız
bununla
Bir kurt bile yemezken diğer
kurdun leşini
İnsanımız çiğ çiğ yer
diğerinin etini
Her birimiz kurt bizim koyun
postuna bürünmüş
Koyun sanıp gelenin bilmiş ol
işi bitmiş
(İmam-ı Şafi -Divanu’ş-Şafi,
Beyrut, 1971, 82)]
2-) İnnel İnsâne le fiy husrin;
Muhakkak
ki insan, hüsran içindedir! (A.Hulusi)
2 - İnsan
mutlak bir hüsranda. (Elmalı)
İnnel İnsâne le fiy husr insan hiç
şüphe yok ki hüsrandadır, ziyandadır, zarardadır. İnsan ins ten farklı olarak
insana farklı mana verilmesi lazım. Kur’an da insun velâ cânn (Rahman/39) evet,
ins farklıdır ins cin’in karşıtıdır, mukabilidir daha doğrusu. Kendi
kavramlarımızla konuşalım yoksa anlaşamıyoruz. Peki insanın karşıtı nedir?
İnsan aslında sorumlu, medeni, bilinçli varlıktır, ünsiyet kesp etmiş bir
varlığa denir. Onun için insani olana insi denir tersi vahşidir, vahşinin
zıddıdır. Onun için vahşi olmayan, sorumluluk sahibi, medeni ve bilinçli
varlıktır. Yaptığını bilinçle yapar. Sorumluluk sahibidir, sorumsuz davranmaz
ve medenidir, ünsiyet kesp etmiştir. Kendisiyle dost olunur, başkalarıyla dost
olur. Dolayısıyla İnnel insân; hiç şüphe yok ki insân le fiy Husr. Burada
te’kit “lâm” ıyla gelmiş; hüsrandadır.
Aslında zımnen şu manaya gelmesi
lazım cehennemle sonuçlanmış bir hayatı yaşamışsa insan eğer hüsrandadır yani
zarardadır. Niye? Çünkü cehennem ne kadar ucuz alınırsa alınsın pahalıdır. Yani
bir cehennemliğin iyi yahu ucuza kapattık diye sevindiğini düşünebiliyor
musunuz. Yani ucuza kapattık, bedavaya kapattık. Pahalıdır. Cehenneme hiç ir
şey ödemeseniz dahi pahalıdır. Cennete ne kadar bedel öderseniz ödeyin ucuzdur.
Niye? Çünkü ödediğinizden kat kat fazlasını yani hiçbir matematiğe sığmayan,
rakamlara sığmayan kat kat fazlasını alırsınızdır.
Burada le fiy husr; kesinlikle
hüsrandadır derken aslında cehennemle sonlanmış bir hayat kaybedilmiş bir
hayattır. Çünkü cehennem ne kadar ucuz alınırsa alınsın pahalıdır demektir.
Aslında husr kelimesi Kur’an da
64 yerde kullanılıyor. Teker teker baktım, tespit ettim sadece ve sadece 4
yerde madde için kullanılıyor, maddi kayıp için kullanılıyor. 60 yerde ise
manevi kayıp için kullanılıyor, hep manevi. Dolayısıyla Kur’an da biz buna
eğlebiyyet kuralınca diyoruz.
Şimdi ekseriyet var, eğlebiyyet
var, ıttırab var. Ittırab; istisnasız, kural istisnasız olursa ıttırabdır.
Eğlebiyyet dediğimizde çoğunluğu dahilse eğer, azsa o zaman galibiyet kuralı
olur. Eğer 1/3 ü gibi istisnası varsa 2/3. diğer taraftaysa o zaman da
ekseriyet, çoğunluk manasına gelir. Onun için nısfıyyet te yarısıdır. Yani
burada eğlebiyyet, Tahir ekseriyet yani çoğunluğuyla burada manevi olarak
kullanılmış Kur’an da husr, kayıp.
Aslında vel ‘asr ile
düşündüğümüzde, 1. ayetle birlikte; Vel ‘asr, innel insân ele fiy husr; asra
yemin olsun, veya asr şahit olsun ki insan kesinlikle ziyandadır, kayıptadır,
hüsrandadır. Hayatın hasılatı hesap günüdür.
Cennet zaman varsa kazanılır.
Zamana ait olmak değil zamana sahip olmaktır esas olan. İnsanlar zamana ait
olduğu zaman kaybederler, zamana sahip oldukları zaman kazanırlar. Zamana sahip
olmayan nimete nail olamaz. Onun için de vel ‘asr diye başlanmış, innel insân
ele fiy husr diye devam etmiş. Zamana sahip olmayan nimete nail olamaz. Zamana
sahip olmak içinde zamana ait olmamak lazım. Zamana ait olan nesnedir, zaman
onun öznesidir. Zamana sahip olansa öznedir zaman onun nesnesidir. Zamana ait
olanları zaman yoğurur, zaman inşa eder zamana sahip olanlarsa zamanı inşa
ederler. Allah resulü zamana ait değildi, zamana sahipti zamanı inşa etti.
Peygamberler zamana ait değillerdi, zamana sahip idiler zamanı inşa ettiler.
Zamana ait olan aslında Allah’a ait olmaktan çıkmış demektir. işte korkunç olan
budur, işte bu kayıptır, kendini kaybetmiştir, kendini zamanın içinde
kaybetmiştir. O artık zamanın kulu denebilir ama Allah’ın kulu olamamıştır.
Onun için zaman bizim içindir, biz zaman için değiliz, asla. Zaman bize
hediyedir, zaman bize musahhar kılınmıştır biz zamana musahhar olamayız. İşte
vel ‘asr diye başlamasının sebebi budur.
Kur’an da zamanın tüm parçaları
üzerine zaten yemin edilir. Vedduha kuşluk şahit olsun. Vel fecr; fecr şahit
olsun. Vel leyl; gece şahit olsun. Ven Nehar; gündüz şahit olsun. Yani
görüyorsunuz zamanın tüm parçalarına yemin ediliyor Kur’an da. Çünkü zaman
Allah’ın insana açtığı büyük bir kredi, çarçur etmemesi lazım.
[Ek bilgi; F. Razi; "Buz
satan birisi pazarda şöyle bağırıyordu; sermayesi eriyen bu şahsa merhamet
edin!... Onun bu sözünü işitince, bu söz Asr sûresinin anlamıdır' dedim. Der.
İnsana verilen ömür bir buz
gibi hızla erimektedir. Eğer bunu ziyan eder veya yanlış yere harcarsa insanın hüsranına
neden olur." Onun için geçen zamana yemin edilmesinin anlamı, hızla geçen
zamanın, söz konusu dört özellikten yoksun insanın dünyada ne işle meşgul
olursa olsun hayatını harcadığına ve hüsranda olduğuna şehadet etmesidir. Kârlı
çıkanlar ancak bu dört özelliği taşıyanlar ve bu dünyada hayatlarını ona göre
düzenleyenler olacaktır.(Besâiru-l Kur’an- Ali küçük)]
3-) İllelleziyne âmenû ve amilus salihati ve
tevâsav Bil Hakkı ve tevâsav Bis Sabr;
Ancak (hakikatlerine) iman edip
imanın gereğini uygulayanlar, birbirlerine Hak olarak tavsiye edenler ve
birbirlerine Sabrı tavsiye edenler hariç! (A.Hulusi)
3 - Ancak
o kimseler başka ki iman edip salih ameller işlediler ve hep hakka vasiyetleştiler
ve sabra vasiyetleştiler. (Elmalı)
Ellelleziyne âmenû ve amilus salihat
ancak şunlar müstesna; elleziyne âmenû; iman eden kimseler. elleziyne âmenû ile
mü’miniyn veya mü’minûn arasında fark var. İlleziyne âmenû geldiğinde,
Taberi’nin de yerini tam hatırlamıyorum ama kesinlikte Taberi de gördüğümü
hatırlıyorum. Harika bir tespit bu. Mü’minûn ile elleziyne âmenû arasında fark
olduğunu söyler Taberi ve der ki; Elleziyne âmenû zımnen tabii ben yaklaşık
olarak ifade ediyorum; Elleziyne âmenû lar sizin kendi iddianız, söylediğiniz.
Mü’minûn ise Allah’ın iddianızı kabul etmesi, yani Allah’ın sizin için
söylediği. Kur’an da mü’minûn diye geçenlerin imanını Allah tarif etmiştir,
Elleziyne âmenû denilenler ise iman iddiasında bulunmuşlardır fakat bunu ispat
edip etmedikleri meçhul. Onun için zaten Ya eyyühelleziyne âmenû gelir. Siz ey
iman edenler.
Nedir burada zımnen? Eğer
imanınızda, iddianızda sadıksanız, iman bir iddiadır, iman etme iddiası büyük
bir iddiadır. İddianızda sadıksanız şunu yapın, Allah’ın bu emrini yapın zımni
anlamını içerir. Onun için illelleziyne âmenû. Zaten burada iman iddiasında
bulunanlar öncelikle. Yani ben mü’minim diyecek, ben Allah’a güveniyorum
diyecek. İmanın ahlaki karşılığı güven, akidevi karşılığı inanmak. Ben Allah’a
inandım ve güvendim diyecek.
Ama burada durmayacak, bu yetmez
diyor. Bu iddia yetseydi arksını getirmezdi zaten. O zaman İllelleziyne âmenû
der ve bitirirdi. Yani insanlık hüsrandadır iman edenler müstesna derdi. Ama
dememiş, burada bitmemiş. Çünkü iman tek başına bir iddiadır, iddialar ispat
ister. İman ağacının meyveleri yoksa eğer bu ağaç kurumuş odun olmuş demektir.
İman ya sahibinin yüreğinde bir mahkum, ya sahibinin yüreğinde bir hakimdir.
Eğer yüreğinde mahkum ise yürek ona zindan olmuştur. Eğer hakim ise yürek ona
saray olmuştur, işte ona iman derler, ona imanın iktidarı derler. İman eğer bir
bedende, bir yürekte iktidar ise o göze fer, yüreğe ferman, dize dermen olarak
yansır. O zaman iman ile tutar, iman ile görür, iman ile konuşur, iman ile
yürür, iman ile bakar. Yok iktidarda değil eğer yürek ona zindan olmuşsa o zaman
iman mahkum olmuştur. Mahkum iman iktidarsız imandır, iktidarsız imanın kime ne
faydası olur, sahibine olmamıştır. İşte burada imanın iktidarı için ne lazım,
veya imanın iktidarda olduğu nasıl anlaşılır onu söylüyor 2. maddede.
İllelleziyne âmenû ve amilus salihat
ve salih amel işleyenler müstesna. Amel iştir, eylemdir aslında. Fiildir ortaya
konan herhangi bir eylem. Allah insanların eylemlerine bakıyor onun için Kur’an
da ki ahlakı bir isimle adlandırmak mümkinse eylem ahlakı demek lazım. Kur’an
ın inşa ettiği ahlak sistemine eylem ahlakı diyebiliriz. Yani davranışlarınızda
gözükmüyorsa eğer sizin iddianız çok fazla bir işe yaramıyor. Yani zihninizin
içinde iyilikler duruyorsa bu çok fazla işe yaramıyor. O iyilikler
davranışlarınıza yansıyacak. Onun için İslam ahlakı eylem ahlakıdır.
Gelelim salihata es salihat;
Kur’an da gerçekten de hayli ayette geçen vurgulu ve temel bir kavram, Kur’an
ın eksen kavramlarından biri ve maalesef pek anlaşılamamış, bazen de yanlış
anlaşılmış bir kavram. Salihat, sulh, salâh, ıslah kökünden gelir. Salâha; iyi
oldu, güzel oldu, hoş oldu manasına gelir. Salih; iyi, bizim yalınkat iyi
olarak bildiğimiz şeydir. İyi olan ne varsa. Bu iyiliğin içine maddi iyilik,
manevi iyilik, zihni iyilik, kalbi iyilik, fikri iyilik ve tabii ki mutlak
iyilik girer, Allah’ın iyi dediği şey bu manada.
Es salihat; salih, el amelüs salihat, salih ameller. Yani ve amilüs salühat şeklinde gelmiş
burada salih amel işleyenler. El amelüs salih; Burada sıfat terkibi olarak
tahlil ettiğimizde salih amel, salih olma vasfını kazanmış, iyi olma vasfını
kazanmış amel. Burada ve amilüs salihat; yine bir önceki terkip gibi; Ellezine
amenu, ve amilu, velleziyne amilu demektir orada. Yani salih ameli ahlak haline
getirenler, ısrar edenler, üzerinde duranlar. Mazi olarak gelmiş çoğul mazi,
cem’i.
Salihatla hasenat farklıdır, çoğu
zaman hasenat zannedilir ve birbirine karıştırılır. Islah edici amele salihat
denilir, yani düzeltici bir eylem olmalıdır. Bir şeyi düzeltmelidir. Bu ya
kendisi ya başkaları yani mutlaka bozulmuş bir şeyi düzelten, kırılmış bir şeyi
yapan, onaran, yıkılmış bir şeyi diken, harap olmuş bir şeyi bina eden,
mahvolmuş bir şeyi inşa eden, ayrılmış iki parçayı birbirine kavuşturan. Yani
siz çoğaltabilirsiniz, mutlaka bozulmuş bir şeyi düzeltme olmalıdır bir amelin
salih olması için. Çünkü ıslah olmalıdır, ıslah edici amel olmalıdır.
Burada ıslah edici amelle yani
salihat ile hasenat arasındaki farka değinmiştim. Nedir bu fark? Bu fark Kur’an
tarafından bize veriliyor. Mesela oruç, zekat, hac, namaz gibi ibadetler eğer
sonuçları itibarıyla topluma toplumsal olana yansımıyorsa salihat değil
hasenattır. Biz Bakara/277. ayetinde bunu görüyoruz. Yine Hud/23. ayetinden
bunu çıkarıyoruz, anlıyoruz. Salihatla hasenatı rabbimiz ayırıyor, salihatın
karşılığı direkt cennettir. Çünkü doğrudan varlıkların, canlıların en iyisi
olarak nitelendiriliyor. İnnelleziyne amenû ve 'amilussalihati
ülâike hüm hayrülberiyyeh (Beyyine/7) canlıların en hayırlısı
deniliyor.
Ama hasenata
gelince hasenatın karşılığı 1/10 Kur’an da. Yine hasenat innel hasenati yüzhibnes seyyiat.
(Hud/114) iyilikler kötülükleri götürür. Fakat salihata gelince salihat
doğrudan cennetle karşılık buluyor farklılığı bu. Onun için kişinin yararı
kendisine dönük olan ibadetler işlemesi hasenattır. Kişinin 3. şahısları veya
bozuk bir şeyi düzeltmek için gayreti salihattır, salih amel budur. Onun için
Kur’an dan istikrai bir okuma sonucunda biz bunları görüyoruz zaten.
Hatta
efendimiz öyle buyurur. 1 saatlik adil yönetim 60 yıllık nafile ibadete bedeldir.
Bu hadisi bendeniz nasıl anlarım biliyor musunuz, yani salihat hasenattan daima
öncedir. Nafile ibadet hasenattır, fakat adil yönetim salihattır. 1 saatlik
salihat 60 yıllık hasenata bedeldir manasına gelir bu hadis, böyle anlamak
doğru anlamaktır. Şimdi sanırım anlaşıldı. İllelleziyne âmenû ve amilus salihat
İman edenler ve salih amel, düzeltici amel işleyenler, iyilik işleyenler,
iyileştirici amel işleyenler. Bir amelin salih olması için onu arkasında iman
olması lazım bu böyle.
Görüldüğü gibi salih amel imana
yaslanıyor yani sırtını imana dayaması lazım iman olmadığında amel salih olma
vasfını kazanmıyor. Hayır olabilir, iyi olabilir ama salih olma vasfını
kazanmıyor, çünkü bir eyleme salih olma vasfını Allah ile bağlantısından dolayı
Allah veriyor.
Neden olmuyor? Şunu
söyleyebiliriz, yahu bir insanın iyi olması için Müslüman olması şart değil bak
Müslüman olmayanlardan da iyilik sadır oluyor. Doğrudur ama o iyilik onun,
Allah’ın özüne yerleştirdiği doğal Müslümanlıktan sadır oluyor fıtrattan, yine
onun Müslümanlığının iyiliğini görüyoruz. Çünkü biz Müslümanlığı sadece üst
yapı olarak görmüyoruz ki Kur’an bize öyle öğretmiyor ki, fıtratı da Müslüman
olarak öğretiyor. Küllü mevlûdin Yu’ledu
ala fıtratil İslam (Hadis) her doğan İslam fıtratı üzerine doğar. Onun için
biz onsan gördüğümüz iyiliği kendinden mi zannediyoruz, Allah’tan başka yaratan
biri mi var ki onu o verdi diyelim. Vahyi indiren onu yaratandır, içine fıtratı
koyandır. Dolayısıyla birinde gördüğümüz iyilik onun özünde ki İslâm’dan kaynaklanıyor
bu bir.
[Ek bilgi; Salih amel; Aklı selimin, insan fıtratı ve tabiatının reddetmediği
bir takım hayırlı amellerdir ki, insanın kendi nefsine, ailesine, milletine ve
bütün insanlara, hülasa hangi sınıftan olursa olsun her insanın menfaatine olan
şeylerle bağlaşan iyi ve güzel işlerle davranışlardır. (A. Hamdi Akseki)]
Onun dışında bir Müslüman da da
biz gâvurluk görmüyor muyuz, Müslüman ama elinden günah sadır oluyor.
Müslüman’a arız olmuş bir kirdir, gâvurluktur. Ama sahibini gâvur yapmaz,
sahibini kâfir yapmaz. Evet, hırsızlık elin küfrüdür. O azalarının da Müslüman
olmasından söz edebiliriz. Organların Müslümanlığı. Evet, harama bakmak gözün
küfrüdür, fakat gözün sahibi kâfirdir demeyiz, diyemeyiz asla bu doğru değil.
Fakat hani Müslüman’a kötülük arız olduğu gibi, Müslüman olmayandan da iyilik
sadır olabilir. Ondan sadır olan iyilik aslında onun özünde ki Müslümanlıktan
sadır olmuştur. Zaten onu davet ederken biz herhangi bir yere davet etmeyiz,
kendine davet ederiz.
Müslüman olmak kendine gelmektir
hiçbir yere gitmek değildir. Onun için İslam’a davet ettiklerimizi kendine
davet edelim, hatta İslam’la müşerref olmuş olanları da tebrik ederken kendine
hoş geldin diyelim.
Evet burada 2 madde saydı ve
arkasından 3. maddeyi de saydı; ve tevâsav Bil Hakk ve hakkı tavsiye edenler.
Burada ki “vav” gerçekten sadece atıf “vav” ı olarak bağlaç olarak mı alalım,
yani mutlak cem için olan 2 şeyi yan yana getiren “vav” olarak mı, yoksa
tefsiriye olarak alabilir miyiz. Fakirin tercihi tefsiriye “vav” ı, vurgusu
taşımalıdır ki neden bu tercihi yapıyorum? Sebebi şu; son iki madde bir önceki
maddenin ayrıntılandırılması asında.
Ameli salih hepsini kapsar. Hakkı
tavsiyeyi, sabrı tavsiyeyi de kapsar. Bunlar ameli salihtendir aslında. Onun
için yani manası verebiliriz
buradakine. Ne gibi derseniz eğer, çünkü Kur’an da buradan sonrasının
kesildiğini de görüyoruz ve sadece ve sadece başıyla verildiğini de görüyoruz. ve tevâsav Bil sabrı (Hakkı değil)) ve tevâsav Bilmerhameh (Beled/17)
diye de geliyor mesela. Ve tevâ sav Bis Sabr
Gelmiyor. (Hayır ve tevâ sav Bil
Hakk) gelmiyor. Yani orada
burada sadece 2 örnek göstermiş, orada örneğin birini değiştirmiş. Yani İllelleziyne âmenû ve amilus salihati ve
tevâsav Bil Hakkı ve tevâsav Bil merhameh.??? (Böyle bir ayet bulamadım, bulduğum; elleziyne amenû ve tevâsav Bissabri ve tevâsav Bilmerhameh. (Beled/17)
olması lazım.) örneğin birini değiştirmiş, yaninin birini değiştirmiş orada
Hakkı?? tavsiye etmek, (Hayır sabrı tavsiye etmek), merhameti tavsiye
etmek Burada hakkı tavsiye etmek ve sabrı tavsiye etmek şeklinde gelmiş.
Bunu uzatın 3 nokta yan yana
demektir aslında onun için “vav” ı yani şeklinde kullanabiliriz. Yani İllelleziyne âmenû ve amilus salihat
olarak geldiği yerler var. sırf burada kesmiş mesela. Ama imanla salih amel
koparılamaz. Onun için son iki örnektir diye anlayabiliriz. Ne gibi salih amel
işleyelim diye soracak olursak hakkı tavsiye edenler, sabrı tavsiye edenler.
Hakkı tavsiye etmek nedir? Hakkın
yolunu tutmaktır, hakkın yolundan gitmektir hakkın hakkını vermektir, Allah’ın
hakkını teslim etmektir. İslam nedir? Allah’ın hakkını teslim etmektir.
Müslüman olmak nedir? Allah’a hakkını teslim eden adama Müslüman derler. Peki
neden Müslüman olmuştur? Allah’a hakkını teslim etmenin yolu sadece Allah’a
teslim olmaktan geçer de onun için. Yoksa başka türlü Allah’ın hakkını helal
ettiremeyiz.
Nasıl ödeyeceğiz rabbimizin
hakkını? Ne anamızın hakkına, ne babamızın hakkına, ne dostumuzun hakkına, ne
eşimizin hakkına benzer. Allah’ın üzerimizdeki hakkını nasıl sayacağız,
saymakla baş edemeyiz ki ödeyelim. Böyle bin ömür olsa saymakla baş edemeyiz.
O zaman Allah’a hakkını teslim
etmenin tek yolu var Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmak. İşte ve tevâsav Bil Hakk bu, Allah’ın
hakkını en üste koy ey kul. Allah’ın hakkının üstünde hak görme ey kul, Allah’a
hakkını helal ettirmeye çalış ey kul, Allah’ın hakkını Hakk etmeye çalış ey
kul. Allah’tan kopma ey kul. Ondan sonra sırasıyla sende hakkı olanların
eşyanın hakkı, ananın hakkı, babanın hakkı, komşunun hakkı, servetin hakkı,
ilmin hakkı, sağlığın hakkı, sıhhatin hakkı senin hakkın, eşinin hakkı,
evladının hakkı, toprağın hakkı, yerin hakkı göğün hakkı, suyun hakkı, ekmeğin
hakkı… ondan sonra diz. Ama en üste Allah’ın hakkını diz. Evet budur dostlar.
ve tevâsav Bis Sabr ve sabrı tavsiye
edenler. Evet yani, yanisi bu, iki tane açıklama, iki tane örnek diye
anlayabiliriz. Sabrı tavsiye etmek, sabır nedir? Sabır Kur’an da 4 harfi cerle
kullanılır, ama aslında Arap dilinde 3 harfi cerle kullanılır, 3 ayrı manada
kullanılır. Sabara anh, sabara ‘alâ, saba liy. Burada B ile gelmiş, aslında
üçünü birden kapsar bu B ile gelmesi. İlsak manasına alabiliriz bunu.
Sabara anh. Nedir bu? insanın
kendisini Hakk üzerinde sabit kadem kılmasıdır. İnsanın iç güdülerine karşı,
insanın nefsine karşı direnişidir.
Sabara ‘alâ nedir? İnsana yönelik
zulme, işkenceye, ıstıraba, acıya sıkıntıya karşı sabretmesi, bizde bilinen bu,
sadece bu kullanılıyor sabır deyince sabara ‘alâ kullanılıyor. Sabara anh pek
bilinmiyor, hele sabara liy hiç bilinmiyor. Bu da nedir? Bu da Allah’ın sana
olan emirlerine sabr etmek, yani sonunda cenneti getirecek şeylere sabretmek.
Mükellefiyete sabretmek. Teklif demişler onun için İslami yükümlülüklere. Nedir
bu; sonunda cennet gelecekse namaza sabretmek, rızai bari gelecekse iyi olmaya
sabretmek, yani hakikat üzerinde direnmek ve bir adım geri atmamaktır. Onun
için bunların hepsini birden kapsar.
ve tevâsav Bis Sabr Sabrı tavsiye
edenler işte sabır aslında bizim hem zorluklara göğüs germemiz, hem nefsimize
iç güdümüze ve ayartıcı benliğimize karşı, onun saptırmalarına karşı
direnmemiz, hem de bize Allah’ın emirleri üzerinde sabit kadem olmamız
demektir.
[Ek bilgi; Sabır başlıca 2
çeşittir;
1 – Acı ve zorluğa sabırdır ki
bununla ibadet ve mücahedenin ve güzel amellerin zorluklarına dayanılarak yüce
himmet sahiplerinin eriştikleri başarılara erişilir.
2 – Lezzet ve arzulara karşı
sabırdır ki bununla haramlardan, yasaklardan ve hoş görünüp desonu kötü olan
aldatıcı, tehlikeli, maddeten veya manen zararlı şeylerin zararlarından
sakınılır ve korunulur.(Elmalı-Tefsir.)]
Rabbim iman eden, salih amelle bu
imanı ispat eden, bu ispatın içinde 1 ve 2. numarayı da hakkı ve sabrı
tavsiyenin yer aldığı kullarından kılsın bizi. Rabbim hüsranda olanlardan
değil, ziyanda olanlardan değil, hayatını bozuk para gibi harcayanlardan değil,
Allah’ın huzuruna kara yüzle varanlardan değil, hayatını eline bir cennet
şahidi gibi alıp ya rabbi ömrüm şahidimdir, ben şahidim diye varanlardan
kılsın. Amin.
“Ve ahiru
davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder