b sayfasından devam
2-) Rasûlün minAllâhi yetlû suhufen
mutahhereten;
Allâh'tan
(şirk pisliğinden arınmayanın dokunamayacağı) tâhir (orijinal hakikati
yansıtan) sayfaları (bilgileri) bildiren bir
Rasûl! (A.Hulusi)
2 – Allah
dan bir Resul, peyderpey mutahhar sahifeler okur öyle ki onlarda bütün.
(Elmalı)
Rasûlün minAllâhi yetlû suhufen mutahhereh
Allah’tan kendilerine tüm şaibelerinden arınmış, vahiyleri; yetlû suhufen mutahhereh tüm şaibelerden arınmış vahiyleri ileten
bir elçi gelinceye dek onlar yani ister kitaplı ister kitapsız kafirler
dışlanacak değillerdi. Ama ne zaman ki Allah’tan bir Resul geldi ona da
vahiyler geldi. Onlar resulü ve vahyi inkar ettiler artık o zaman dışlandılar.
Yani eğer soruyorlarsa Allah bizi neden dışladı diye işte bunun için.
Müşrikleri dışlamamıştı çünkü fetret ehli idiler, henüz davet edilmemiştiler.
Onun için;
ve ma künna
muazzibiyne hatta neb'ase Rasûla. (İsra/15) biz elçi gönderinceye
kadar hiçbir kavme azab etmedik. Elçi göndermedikçe hiçbir topluma azab
etmeyiz. Hiçbir toplumu mahrum etmeyiz. Azabın kelime anlamıyla. Ancak o zaman
dışlandılar.
3-) Fiyha kütübün kayyimeh;
Onların
(o bilgilerin)
içinde kütüb-ü kayyime (en kaîm - sağlam -
payidar kitaplar) vardır. (A.Hulusi)
3 - «Kütübi
kayyime».(Elmalı)
Fiyha kütübün kayyimeh içinde önceki
kitapların ölümsüz yaşayan değerleri bulunan vahiyler gelinceye kadar. Bir
önceki ayetin devamı, bu üçü de aslında birbirinin devamı, tek bir cümle gibi
okunabilir. Fiyha
kütübün kayyimeh Kur’an ın içinde önceki vahiylerin diri soluğu var.
Önceki vahiylerin ruhu Kur’an a geçti tabiri caizse. Evet, Kur’an da yaşıyor
Kur’an da önceki tüm vahiylerin ruhu. Kur’an onun için vahiylerin mecmuasıdır.
Kur’an bu manada tüm vahiylerin müheyminidir, otoritesidir. Diğer vahiylerden
ne bozuldu ne bozulmadı anlamak isteyen Kur’an la sağlamasını yapmalı.
4-) Ve ma teferrakalleziyne ûtül Kitabe illâ
min ba'di ma câethümül beyyineh;
Kitap
verilmiş olanlar, ancak kendilerine o beyyine geldikten sonra ayrılığa
düştüler. (A.Hulusi)
4 - Böyle
iken o kitab verilmiş olanlar ancak geldikten sonra ayrıldılar kendilerine o
beyyine. (Elmalı)
Ve ma teferrakalleziyne ûtül Kitabe illâ min
ba'di ma câethümül beyyineh kitap ehli durdular durdular da
hakikatin açık delilleri geldikten sonra ayrılığa düştüler. Onların işi nasıl
iş? Onun geleceğini ilan etmekten geri durmadılar, her fırsatta yeni bir
peygamber geleceğini söylüyorlardı. Hatta Medine’li Yahudiler Evs ve Hazreçli
Medine’de ki Araplara; siz biraz daha bekleyin yakında bir peygamber gelecek o
zaman biz onunla size üstün geleceğiz diye tehdit ediyorlardı. Tehdit ettikleri
peygamber kendilerinden gelmeyince inkâr ettiler. Garip bir mantık, gerip bir
bencillik, garip bir ırkçılık doğrusu ben merkezlilik. Onun için geleceğini
ilan ettikleri peygamber gelince inkâr ettiler.
El beyyineh; peygamber geleceğini haber veren kendi kitaplarında ki
bölümler aslında. Vahiyler ve nebiler aslında. Belki hepsine birden delalet
eder. Hasetliklerinden reddettiler. Hani
..bağyen beynehüm.. (Şûrâ/14)
diyordu ya Kur’an. Aralarında ki hasetliklerinden dolayı sadece ve sadece Allah
resulü Araplardan geldi diye onu inkâr etseler tamam bir yere kadar anlaşılır.
Kendi içlerinden çıkan Hz. İsa Yahudi idi. Yani İbrani kavmine mensuptu. Fakat
onu bile inkâr ettiler. Onun için samimi değiller.
Ama biz Hıristiyanız diyenler ne
yaptılar? Yahudilerin kendi peygamberlerine yaptıklarını onlar da son
peygambere yaptılar. Bağyen beyhehüm,, sırf hasetlikleinden, kıskançlıklarından
dolayı. Teslim olmak istemediler sözün özü bu. Teslim olmaları gerekiyordu
fakat hakikati teslim almaya kalktılar. Hakikat bizim olursa kabul ederiz
dediler. Hakikati teslim almak budur işte. Yani ben haktanım demek değil, Hakk
benim demek. Hakk benim dediğiniz zaman hakikati teslim almış olursunuz. Ama
ben Hakka aitim dediğiniz zaman hakikate teslim olmuş olursunuz. İşte onlar
bunu diyemediler.
[Ek bilgi; Her iki kitapta
(Tevrat ve İncil’de) vaat edilen, bu kitaplarda, kendisine itaat etmemiz
emredilen Nebî ortaya çıkıncaya kadar üzerinde bulunduğumuz dinden ayrılmayız.
O Nebî ortaya çıkınca, Ona tabi oluruz, hak üzerinde ve tek bir inanç üzerinde
birleşiriz. Tıpkı şu anda ehli değişik mezheplere mensup mutaassıp kimselerin
ahir zamanda ortaya çıkacak Mehdi’yi beklemeleri ve O ortaya çıkınca, tek bir
söz üzerinde ittifak edeceklerini vaat etmeleri gibi.
Bana göre, hak söz etrafında
birleşmek için ahir zamanda Mehdi’nin ortaya çıkmasını bekleyen grupların
durumu, yukarıda işaret edilen inkârcıların durumundan farksızdır. (İbn.
Arabi-Te’vilat)]
5-) Ve mâ ümirû illâ liya'budullahe muhlisıyne
lehüd diyne hunefâe ve yukıymusSalâte ve yü'tüzZekâte ve zâlike diynülkayyimeh;
Oysaki
onlar, Hanîfler olarak Dini O'na (yalnız
Allâh'a) hâlis kılarak; Allâh'a kulluk
yapmalarından, salâtı ikame etmelerinden ve zekâtı vermelerinden başka bir
şeyle emir olunmadılar... İşte budur Din-i Kayyim (geçerli hak din - sistem)!
(A.Hulusi)
5 - Halbuki
onlar ancak şununla emr olunmuşlardı: hak perest müvahhid (hanîfler) olarak
dîni Allah için halis kılarak yalnız Allaha ibadet etsinler ve namazı dürüst
kılsınlar ve zekâtı versinler, ve odur «dîni kayyime».(Elmalı)
Ve mâ ümirû illâ parça parça vereyim
manayı; Oysa kendilerinin emr olunduğu şeyler şunlardan ibaretti, İllâ,
şunlardan ibaretti. Nelermiş onlar; liya'budullah Allah’a kulluk etmek muhlisıyne lehüd
diyne hunefâe dini yalnız O’na has kılarak şirkten uzak bir akideye
tabi olmak muhlisıyne
lehüd diyn dini yalnız O’na has kılmak, dinde ihlas sahibi olmak
budur işte şirkten arınmaktır ihlas. İhlas; şirki reddetmektir, ihlas;
mükemmelliği Allah’a hasretmektir. İhlas; Allah’tan başkasına tanrılık
yakıştırmamaktır. İhlas; Allah’ın hakkını Allah’a vermektir. İhlas; Allah’ın
hakkını başkasına vermemektir. İhlas Allah’a ait olan hiçbir vasfı O’nun
kullarında ister Aziyz, ister veli, ister şâki, ister asi, ister peygamber kim
olursa olsun Allah dışında bir varlığa yakıştırmamaktır.
ve yukıymusSalâte ve namazı sâlâtı
ikame etmek, Allah’a desteği ayağa kaldırmak, Allah’a destek vermek anlamına,
belki namazı bu manasıyla kılmak, namazın gerçek anlamının bu olduğunu. Allah’ı
desteklemek, Allah’ın desteğe ihtiyacı mı var? in tensurullahe
yensurküm ve yüsebbit akdameküm. (Muhammed/7) diyen Kur’anımız; siz
Allah2a yardım ederseniz Allah’ta size yardım eder. Allah’ın desteğe ihtiyacı
olduğu için değil, bizim Allah’ın desteğine ihtiyacımız olduğu için. Evet,
Allah’ın hakkını teslim etmektir İslâm, Müslüman olmak budur. Allah’ın hakkını
teslim etmek; Allah’ın hakkını nasıl teslim ederiz? Allah’a tam teslim olarak,
çünkü başka çaresi yok. İşte İslâm budur, Müslüman olmak budur.
ve yü'tüzZekâh ve arınmak ve artmak
için verilmesi gerekli olanı vermek. Tabii burada Medeni bir sure de Zekatı
doğrudan anlayacağız. ‘ita ilginçtir ‘iğta dan farklıdır. ‘iğta da vermektir,
‘ita da vermektir. Fakat ‘iğta gönüllü gönülsüz vermeye denir, ‘ita ise
kolayca, suhuletle, gönüllü olarak vermektir. Yani Allah farz kılmış, ama sen
de gönüllü vereceksin diyor. Yani sırf Allah farz kıldığı için veriyorum, farz
kılmasa vermezdim şeklinde değil. Zekatı böyle vereceksin. Çünkü artarsın
diyor. malından verirsin ama artarsın.
Zekat vermek malın budanmasıdır.
Budanan çubuk daha fazla üzüm verir, meyve verir. Onun için iman matematiğine
göre 40 – 1 = 400 kalır, rasyonel matematiğe göre 40-1= 39 kalır. Sen ey kul
iman matematiği ile hareket et. Tabii sadece burada maldan vermek yok. Onun
için verilmesi gereken her şeyden vermek. İlimden vermek ilmin zekatıdır. Allah’a
ömrümüzden vermek ömrümüzün zekatıdır, evladımızdan bir tanesini Allah yolunda,
mesela ilim yolunda vakfetmek evladımızın zekatıdır. Zamanımızın bir kısmını
Allah yolunda harcamak zamanımızın zekatıdır. Yani zekat sahibi olduğumuz tüm
değerlerden verilebilir verilemesi gerekli olan değerlerden.
ve zâlike diynülkayyimeh işte ebedi
değerler sistemi budur.
6-) İnnelleziyne keferu min ehlilKitabi
velmüşrikiyne fiy nari cehenneme halidiyne fiyha* ülâike hüm şerrülberiyyeh;
Muhakkak
ki ehl-i kitaptan ve müşriklerden hakikat bilgisini inkâr edenler, onda ebedî
kalıcılar olarak cehennem ateşindedirler! İşte onlar halkın en şerrlisidir!
(A.Hulusi)
6 - Küfr
edenler: gerek Ehli kitab dan olsun gerek müşriklerden muhakkak Cehennem
ateşindedirler, orada muhalled kalacaklardır, onlardır bütün
«şerrülberiyye».(Elmalı)
İnnelleziyne keferu min ehlilKitabi
velmüşrikiyne fiy nari cehenneme halidiyne fiyha o küfürde ısrar
eden, inkârda ısrar eden, kâfirliği tabiat haline getirenler var ya, ehli
kitaptan olsun, müşriklerden olsun, Kitaplı-kitapsız kâfirler, küfürde ısrar
edenler; fiy
nari cehenneme halidiyne fiyha onlar içinde ebedi kalmak üzere
cehenneme sokulacaklar, cehennem ateşinde olacaklar.
ülâike hüm şerrülberiyyeh cehennem
ateşi onların içinde olacak çünkü. Küfür cehennem ateşi olacak, içlerinde
götürecekler ateşlerini ve yüreklerinde ki ateş varlıklarını kaplayacak. ülâike hüm
şerrülberiyyeh işte onlar canlıların en şerlileridir.
Ne çarpıcı bir ifade. İnsanın
tüyleri diken diken oluyor. Canlıların en şerlisi. Ağır mı buldunuz? İlk
bakışta çok ağır, canlıların en şerlisi kâfirlerdir. İster kitaplı ister
kitapsız. Neden? Anlamaya çalışalım rabbimizi, yargılamaya değil, haddimiz de
değil zaten. Ama anlamaya çalışalım. ..summül
bükmülleziyne lâ ya'kılun. (Enfal/22) ayetini hemen
hatırladım canlılar içerisinde en şerli olanı hakikate karşı kör ve sağır
davranan akletmeyen insanlardır. Arasında bir bağlantı var canlıların şerlileri
açısından.
Küfür Allah’ın hakkını inkârdır
dostlar, hemen bir önceki ayette de işledim, küfür Allah’ın hakkını inkârdır.
Allah’ın hakkını inkar eden canlıların en şerlisidir. Çünkü Allah’ın hakkını
inkâr eden hiçbir hakka riayet etmez. Düşünsenize adam Allah’ın hakkını inkâr
etmiş, kimin hakkını teslim eder. Varlığını borçlu olduğu Allah’ın hakkını
inkâr eden hangi hakka riayet eder. Ondan gerisini saymak gerekmez, üstü
kalsın. Onun için canlıların en şerlisi.
7-) İnnelleziyne amenû ve 'amilussalihati
ülâike hüm hayrülberiyyeh;
İman
edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, işte bunlar halkın en hayırlısıdır!
(A.Hulusi)
7 - Muhakkak
ki iman edip yarar ameller yapanlar onlardır bütün «hayrulberiyye».(Elmalı)
İnnelleziyne amenû ve 'amilussalihati ülâike
hüm hayrülberiyyeh yine iman edenler, salih amel işleyenler yani
imanını düzelten amellerle, bir bozukluğu düzelten, bir kötülüğü düzelten, bir
çirkinliği güzelleştiren amellerle imanını ispat eden kimseler canlıların en
hayırlısıdırlar.
Hayrülberiyyeh Allah’ın hakkını teslim edenler de canlıların en
hayırlısıdır. Çünkü Allah’ın hakkını teslim eden herkese hakkını verir. Çünkü
Allah herkese hakkını vermemizi emrediyor.
İnnAllâhe
ye'muruküm en tüeddül emanati ila ehliha. (Nisa/58
İnnAllâhe ye'muru Bil adli vel'ihsani ve
iytai zilkurba ve yenha anil fahşai velmünkeri velbağy. (Nahl/90) gördüğünüz
gibi Allah adaleti emrediyor. Allah emaneti ehline ver diyor, vermeyi
emrediyor. Yani bütün bunlar hakkını vermekle alakalı. Herkese hakkını vermekle
alakalı.
8 - Cezâühüm 'ınde Rabbihim cennatü 'Adnin
tecriy min tahtihel'enharu halidiyne fiyha ebeda* radıyAllâhu 'anhüm ve radu
'anHU, zâlike limen haşiye Rabbeh;
Rablerinin
indînde onların cezası (çalışmalarının
karşılığı), altlarından nehirler akan Adn
cennetleridir... İçlerinde sonsuza dek kalmak üzere... Allâh onlardan razı
olmuştur ve onlar da O'ndan razı olmuşlardır (ilâhî
özelliklerin tecellisi)... İşte bu, Rabbinden
haşyet duyan kimse içindir! (A.Hulusi)
8 - Onların
mükâfatı rableri indinde altından ırmaklar akar Cennetlerdir, onlar içinde
ebediyen muhalled olacaklar, Allah onlardan hoşnut, onlar da ondan hoşnut, bu
işte rabbine haşyet duyanlara. (Elmalı)
Cezâühüm 'ınde Rabbihim cennatü 'Adnin tecriy
min tahtihel'enharu halidiyne fiyha ebeda işte bunların yani
Allah’ın hakkını Allah’a teslim edenlerin ödülleri karşılıkları rableri katında
bakidir. O ödüllerin ilk akla geleni nedir? Cennatü ‘Adn. ‘Adn cennetleri diye
çevirmeyi pek anlaşılır bulmuyorum. Güzelliğin üretildiği merkezlerdir. Çünkü
‘Adn; madenle aynı köktendir. Maden bir cevherin üretildiği merkeze denir, Cennatü ‘Adn; kalıcı güzelliğin, ebedi
güzelliğin merkezleridir cennetler.
Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min
kurreti a'yün. (Secde/17) gelinde bu ayeti hatırlamayın. Orada
cennetliği bekleyecek sürprizleri hiç kimse bilemez, tahayyül ve tasavvur dahi
edemez. nasıl bilelim ki ‘adet tü li’
ibadi’s salihîyn salih kullarım için ahirette cennette öyle büyük nimetler
hazırladım ki mâ lâ ‘aynün ra’ed hiçbir
göz onu görmedi Velâ üzünün semi’at hiçbir kulak onu işitmedi Ve lâ hatara ‘alâ kalb-i beşerin (Hadis) hiçbir insanın aklına öylesi gelmedi.
Daha ne olsun. Rabbim hepimize lûtfetsin inşaAllah, layık kılsın.
tecriy min tahtihel'enharu halidiyne fiyha
ebeda tabanından ırmaklar çağlayan cennetler. Cennet içinde su
olmayan bahçe suyu ile birlikte ayrıca anılması o yüzden. Hadika ise içinden su
çıkan bahçe. Onun için hadika geçen yerlerde ayrıca sudan bahsedilmez. halidiyne fiyha
ebeda içinde ebedi kalmak üzere girecekler. radıyAllâhu 'anhüm ve radu 'anHU
Allah onlardan razı olacak, onlar da Allah’tan razı olacaklar. Allah razı olsun
diyen, sen Allah’tan razı mısın. Kendine bir sor, aynaya dön ey nefsim sen
Allah’tan razı mısın de. Sen Allah’tan razı değilsen Allah senden niye razı
olsun. Önce sen Allah’tan razı ol. Rabbim, benim için takdirine razıyım de,
Rabbim boynum kıldan ince de, Rabbim emrin başım üstüne de. De ki razı olduğun
anlaşılsın. İşte budur, çünkü rıza karşılıklıdır. Allah rızayı tek taraflı
görmüyor.
zâlike limen haşiye Rabbeh işte
bütün bunlar rablerinin sevgilerini yitirmekten korkanlar içindir. limen haşiye Rabbeh
i böyle çevirdim. Rablerinin sevgilerini yitirmekten korkmak. Yani Allah’tan
korkmak değil, böyle yalınkat korku değil, Allah’ın sevgisini yitiririm diye
tir tir titremek. Ya beni sevmezse..! işte bu, aslolan bu. Allah – kul
ilişkisinin rafine hali sevgi halidir. Ya beni sevmezse, dünya alem sevse ne
olur. Hatta Allah beni sevmezse cennet benim olsa ne olur. diyebilmesi lazım.
Rabbim bizi sevsin rabbim bizi
sevdirsin rabbim bizi cennetiyle sevindirsin inşaAllah.
Değerli Kur’an dostları, Beyyine
suresinin hemen arkasından zelzele suresi geliyor.
Beyyine suresinin sonu,
Beyyine suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder