15 Ağustos 2014 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. ŞEMS SURESİ (10-15) (192-A)c



b sayfasından devam

10-) Ve kad habe men dessaha;

Onu (bilincini) gömüp gizleyerek (bilinçsizce - dürtüleriyle tabiatına uyarak) yaşayan ise gerçekten kaybetmiştir. (A.Hulusi)

10 - Ve ziyan etmiştir onu kirletip gömen, (Elmalı)


Ve kad habe men dessaha Biraz önceki tohum benzetmesinden yola çıkarak tercüme edeyim, manalandırayım; İçinde ki tohumu çürüten de. Çünkü desseha; çürütmek, araya vermek, bozmak, kötü hale getirmek manasına geliyor. İçindeki tohumu çürüten araya veren işe yaramaz hale getiren de kaybetmişti, mahvolmuştur. Birincisi kurtulmuş ve artmıştır, artan kurtulmuştur, eksilen mahvolmuştur. Belki zıtlar çerçevesinde, mütekabiliyet çerçevesinde okursak zekkâha ile desseha yı birbirinin zıddına yerleştirmemiz lazım. Evet artan kurtuldu eksilen veya yerinde sayan. Çünkü Men istevâ yevma fe hüve mağbünün. Kimin iki günü bir ise o aldanmıştır diyor, zarardadır, ziyandadır. Aslında Mağbunun; aldanmıştır.

Niye? İki günü bir ama kendisini ilerlemiş sayıyor. Yani tıpkı patinaj yapan vasıta gibi, teker dönüyor ben yol alıyorum zannediyor. Ama aslında yerinde sayıyor. Onun için tohumu çürüten de kaybetmiştir mahvolmuştur. Allah’ın içine ektiği cennet tohumuna bakmamıştır, sevap sularıyla sulamamıştır, namaz suyu ile sulamamıştır, oruç güneşiyle güneşlendirmemiştir, bakmamıştır bakımını yapmamıştır. Hayır hasenat yapmamıştır. Emr-i bil ma’ruf yapmamıştır, cihad yapmamıştır dolayısıyla tohum çürümüştür. İyi tohum eğer uzun süre çimlenmezse çürür.


11-) Kezzebet Semûdu Bitağvâha;

Semud (Sâlih'in toplumu), Nebiyi kabul etmemeleri ile (hakikatlerini ve sistemi) yalanladı. (A.Hulusi)

11 - Semûd inanmadı azgınlığından, (Elmalı)


Kezzebet Semûdu Bitağvâha Ne gibi, kim gibi? Mesela içindeki ekilen tohumu çürütenlere bir örnek mi diyorsunuz, işte örnek size; Semud çığırından çıktığı için yalanladı. Evet, kezzebet, o toplum yalanladı.ç Semud toplumu Bitağvâha. Ne yüzünden yalanladı? Haddini aştığı için, kendini unuttuğu için. Tuğyan haddi aşmaktır. Haddi aşmak aslında kendini kaybetmektir, kendini kaybettiği için yalanladı. Demek ki hakikati yalanlayan özünde tuğyan etmiş bir tağuttur. Veyahutta hakikati yalanladığı için mi tağut oluyor desek, ama hayır “B” ile gelmiş onun içinde hakikati yalanlamak, sonuç tuğyan, illet. Haddini bilmeyen hakikati yalanlar demektir bu.


12-) İzin be'ase eşkaha;

Onların en şakîsi harekete geçtiğinde, (A.Hulusi)

12 - O en yaramazları fırladığı zaman, (Elmalı)


İzin be'ase eşkaha hani bir zamanlar en eşkiyası, toplumun en azılısı, en şakisi ne yapmıştı? Kışkırtılarak saldırmıştı. Hani saldırdığında. Toplumum en şakisi kışkırtılarak saldırdığında. Niye böyle çevirdim? İn be’as; mutavaad kalıbıdır. Mutavvad kalıbında mutlaka tepki bir etkinin sonucudur. Mutavaad kalıbında fiil tepkidir, fakat ona etki eden bir şey vardır; biri kışkırtmıştır onun karşılığın da o da kışkırmıştır. İşte burada in be’as var İn be’asa.

Neden böyle getirdi Kur’an bu ifadeyi? Hani Semud kavmi toptan helak olmuştu ya. Belki siz şu soruyu sorarsınız. İçlerinden eşkıyanın teki böylesine hunharca bir cinayet işledi diye koca bir kavim helak edilir mi diyecekseniz eğer, ötekiler de teşvik etmişti, suça ortak olmuşlardı, günaha ortak olmuşlardı diyor zımnen aslında şu mutavaad kalıbı. Kavmin en eşkıyası fırlayıp öne çıktı zıvanadan çıktı diye tercüme edebiliriz.


13-) Fekale lehüm Rasûlullahi nâkatAllâhi ve sukyaha;

Allâh Rasûlü onlara dedi ki: "Allâh'ın devesini ve onun su içme hakkını koruyun!" (A.Hulusi)

13 - Ki o vakit demişti onlara Allahın resulü: Gözetin Allahın nâkasını ve sulanışını. (Elmalı)


Fekale lehüm Rasûlullahi nâkatAllâhi ve sukyaha onlara. Zaten sorun sadece eşkıyanın sorunu olmadığı lehüm deki “hüm” zamirinden anlaşılıyor. Yoksa Lehü derdi sadece azgınlık yapan eşkıya olsaydı. Ama burada “lehüm” diyor. Allah’ın resulü onlara dedi ki nâkatAllah; Allah’ın devesi ve sukyaha, bırakında sulansın, bırakın da su içsin dedi.

Allah’ın devesi; aslında Allah’ın devesi olduğuna göre bu deve boyu 50 arşın, eni 70 arşın, bu deve tüyleri altından falan olmalı diye düşünmemiz gerekmiyor, çünkü Allah’ın beyti diyoruz Kâbe ye, beytullah. Ama Kâbe nin de taşlarının olağan üstü, gökten indiğini falan söylemiyoruz. Bölgeden kesilmiş taşlar, nereden kesildiğini de biliyoruz. Yine Ardullah diyor Kur’an, Allah’ın arzı bazı bölgeler için. Ama oranın da cennetten indiğini kimse söylemiyor zaten.

Dolayısıyla bu deve Allah’ın devesi, yani kamu malı olan kamuya ait yerler için Allah’a nispet ediliyor Kur’an da. Dolayısıyla Allah’ın beyti Kâbe aslında insanlığın merkezidir insanlığın evidir. Yine yer yüzü insanlığa emanet edilmiştir, bu deve de kamu malıdır, sahibi yoktur. Muhtemelen bu devenin nasıl ortaya çıktığını izah edici bir ayet Maide/103. ayetidir fakire göre, kanaatim budur. Bu ayette bazı hayvanlar sayılır, daha doğrusu bazı hayvanlara müşriklerin cahiliye döneminde verdiği isimler sayılır. Hâm, vâsıyle,, sa’ibe bunlardandır.

Mesela müşrikler üst üste 5 batım doğuran hayvanı salarlar ve Allah’ın devesi ilan ederlerdi, Üst üste ikiz doğuran bir hayvanı Allah’ın devesi veya Allah’ın ineği veya Allah’ın koyunu ilan ederler, salarlardı. İşte bunun gibi bunlara da birer isim bulurlardı. Kulağını keserler veya yararlar nişane olsun diye, herkes bilsin diye. Kulağı yarık bir hayvan gördüğünde müşrik; Ha bu Allah’a adanmış diye bakar onun ne sütünden istifade ederler, ne yününden istifade ederler, ne de keserlerdi. Tabii küçük bir problem; su da vermezlerdi, yiyecekte vermezlerdi. Hani Allah’a adanmıştı ya, Allah’ın sa Allah versin, Allah sulasın. Böylesine bir ilahi hiyerarşiye müdahale.

İşte onun için kurban kesme ibadetinin illeti. Hac/36. ayetinde sahharnaha leküm. Hac/36) ardı ardına iki cümle. Biz onları sizin için emre amade kıldık. Teshıyr sırrı. Kurban ibadetinin hikmeti bizce budur. İnsanın emrine musahhar kılınmış olan bu canlıları insanın totemleştirmemesi, tanrılaştırmaması Hindistan da olduğu gibi, eski kavimlerde olduğu gibi, Mısır da olduğu gibi. Mısır apis öküzünü totemleştirmişti. Koca bir ülkeyi öküz yönetiyordu affedersiniz. Öküz tapınakların ortasına konuluyor, apis rahipleri öküzlerin etrafına diziliyor öküz kulağını oynattı, kuyruğunu oynattı, ses çıkardı, şöyle yaptı, böyle yaptı bunu tefsir ediyorlardı. Yani koca bir ülkeyi öküz savaşa sokuyor, savaştan çıkarıyor veya bu sene Nil taşacak taşmayacak. Öküz şöyle yaparsa Nil taşmayacak, böyle yaparsa taşacak.

İşte böylesine insanoğlunun ahmakça yaptığı şeylerin temelinde varlığın hiyerarşisini bozmak, Merâtibu’l vûcud eskilerin ifadesi ile. Vücudun mertebesini, varlığın mertebesini bozmak yatıyordu. Burada da zaten Maide/103 de biz bu varlığın ilahi hiyerarşisini bozmanın neye mal olduğunu görüyoruz. İşte bu devenin hikayesi o olabilir Allahu Alem.

Allah’ın devesi ya Allah versin, Allah sulasın. Zaten Semud kavminin bulunduğu yerde su az. Semud az su demek zaten. Bir devenin içeceği ne olacak, ama esirgemişler. Hem Allah’a bağışlıyorlar hem esirgiyorlar. Peki neyi esirgiyorlar? Suyu. Su kimin? Allah’ın. Allah’ın suyunu Allah’ın devesinden esirgiyorlar. Bu ne yaman çelişki Allah’ım. İşte onu, bu çelişkiyi dile getiriyor ayet.


14-) Fekezzebuhu fe'akaruha* fedemdeme 'aleyhim Rabbühüm Bizenbihim fesevvaha;

Onu (Allâh Rasûlünü) yalanladılar da onu (dişi deveyi) vahşice öldürdüler! Bunun üzerine Rableri, suçları yüzünden onları toprağa gömdü de orayı düzledi! (A.Hulusi)

14 - Fakat inanmadılar ona da devirdiler onu. (Elmalı)


Fekezzebuhu fe'akaruha onu yalanladılar yani peygamberi, Salih peygamberi. Onu reddettiler aslında burada, onun teklifini reddettiler, bırakın içsin demişti. Onu yalanladılar ve deveyi hunharca kestiler. Fe’akaruha; ‘akara; hunharca kesmektir, boğazlamaktır ama öyle normal bir boğazlama değil. Bacaklarını kırarak boğazlamadır. İşkence ettiler yani. Dikkat buyurun çevreciler, hayvan haklarını savunduğunu söyleyenler dikkat buyurun. Tarihte bir kavim kamu malı, sahipsiz bir deveye işkence etti, onu susuz bıraktı, işkenceyle öldürdüğü için Allah tarafından helak ediliyor. Çok ilginç bir kıssa gerçekten.

fedemdeme 'aleyhim Rabbühüm peki ne yaptı Allah’ta onların bu zulümlerine karşı Burunlarını sürte sürte rableri Bizenbihim fesevvaha bu günahları yüzünden yerle bir etti. Fesevvaha; burunlarını sürte sürte yerle bir etti, yıktı mahvetti. fedemdeme 'aleyhim Evet, aslında fesevvaha burada, 14. ayette ki; 7. ayette ki ve ma sevvaha ile aynı. Çok ilginç, Allah’ın insan için koyduğu amacı insan unutursa Allah bu seferde onu yerle bir eder. yani tesviye eder, dümdüz eder. Allah’ın insan için koyduğu amacı insan göz ardı ederse Allah’ta insanı göz ardı eder. Biz bu karşılıklılığı görüyoruz.


15-) Ve lâ yehafü 'ukbaha;

Bu sonucun Allâh'ı korkutacak bir yanı da yok! (A.Hulusi)

15 - Âlemlerin rabbi da günahlarını başlarına geçiri geçiriverdi de o yeri düzleyiverdi. Öyle ya o sonundan korkacak değil ki. (Elmalı)


Ve lâ yehafü 'ukbaha oysa ki o kavim kendi akıbetinden asla endişe duymuyordu. Evet, Ve lâ yehafü 'ukbaha Aslında lâ yehafu; muzari gelmiş. Demek ki geleceğe ilişkin endişe duymuyordu. Yani bu toplum o kadar büyük bir uygarlık kurmuştu ki başımıza hiçbir şey gelmez diye bakıyordu. Yani taş gibi bir uygarlığımız var, Ad gibi de değiliz, çölün kenarına yapmadık uygarlığımızı. Kayalardan dağları yontarak bir uygarlık meydana getirdik, bize kim ne yapabilir ki? Diyorlardı. Dolayısıyla akıbetlerinden endişe etmiyorlardı. İşte rabbimizi hesap dışı bırakmışlardı, Allah yokmuş gibi konuşuyorlardı, Allah’ı hesaba katmıyorlardı ve başlarına en sonunda hesaba katmadıkları Allah’ın gazabı ve azabı geliverdi.

Sadakallahu’l Azim. Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.


Şems suresinin sonu.
Şems suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder