15 Ağustos 2014 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. FECR SURESİ (16-30)(191-A)c



b sayfasından devam

16-) Ve emma izâ mebtelâhü fekadere 'aleyhi rizkahu feyekulü Rabbiy ehanen;

Fakat onu belâ ile deneyip geçimini daraltır ise: "Rabbim beni alçaltıp zelil kıldı" der (isyan eder, sabretmez)! (A.Hulusi)

16 - Amma her ne zaman da imtihan edip rızkını daraltırsa o vakit da rabbim bana ihanet etti der. (Elmalı)


Ve emma izâ mebtelâhü fekadere 'aleyhi rizkahu feyekulü Rabbiy ehanen fakat, bu sefer de Allah, rabbi onun rızkını daraltarak onu sınasa, daraltarak; fekadere 'aleyhi rizkahu yani rızkını keserek değil. Kur’an ın hiçbir tarafında rızık kesmekten söz etmez rabbimiz. Niye? Var olmak bir rızıktır da ondan. Allah’ın rızık kesmesi durumunda insan değil fakirleşmek, yok olması lazım. Aldığı nefes bir rızıktır, nabzının her atışı bir rızıktır. Damarında dolaşan kan bir rızıktır. Hangi birini sayalım ki. Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban. (Rahman) o halde rabbinizin hangi bir nimetini yalanlarsınız. Dolayısıyla Allah rızkını kestiğinde insan var olmaz. Var olmak bir rızıktır. Onun için sadece daraltır sınamak için. Genişletir, daraltır. İşte burada fekadere 'aleyhi rizkah rızkını ona sınırlandırdığında, takdir ile verdiğinde, böyle sınırlı verdiğinde;

feyekulü Rabbiy ehanen rabbim beni zelil etti, rezil etti, yalnız bıraktı, terk etti der. Ki ekramen in zıddıdır ehanen. Rabbim bana ikram etti, rabbim beni ikramdan mahrum etti. manasına gelir. Evet, verince şımarır, alınca veya kısınca umut keser. Fecr suresinin bu iki ayetinin 15 – 16. ayetlerinin özeti bu. Ama burada imtihan sırrı dünya, servet. Ve imtihan; servetin çokluğu ve azlığı değil aslında. Servete bakış açımız. Dolayısıyla Allâhu yebsüturrizka limen yeşau ve yakdir. (Rad/26)Allah dilediğine rızkı genişletir, dilediğine daraltır diyor Kur’an ımız.

Belki şöyle de çevirebiliriz Allah dileyenin rızkını genişletmeyi diler, dileyenin rızkını daraltmayı diler. Bilmiyorum burada dileme insana ve Allah’a atfı ne kadar doğru olur. Fakat hiç şüphesiz ki rızkın bir kesbi boyutu, bir de Vehbi boyutu var. Vehbi boyutu çok önemli. Ve fiys Semai rizkuküm ve ma tu'adun. (Zariât/22) rızkınız gökten gelir, göktedir yani ve daha sizin için vaad edilen neler vardır orada. Ama insan saklanmış olan, kendisi için konulmuş olan rızkı bulmak için tabir caizse duvarı yoklaması lazım. Tık tık, tık tık, tık tık vurması lazım. Allah benim rızkımı acaba buraya mı koydu, buraya mı sakladı diye onu yoklaması ve araması lazım. Eğer aramış bulamamışsa tamam anlaşılmıştır ki o kadar. Ama aramamışsa kendisine ayrılmış olan rızkı kendisinin ayağına gelmez. Çünkü efendimizin buyurduğu gibi insan kuş değil. Eğer kuşlar kadar mütevekkil olsaydınız rızkınız da kuşlar gibi ağzınıza konardı buyuruyor. İlginç..! Onun için insana akıl verilmiş irade verilmiş. İnsan akıl ve iradesini kullanarak arar.

Fakat bu manada rızık asla haklılık ve haksızlık ölçüsü değildir. Servet haklılık ve haksızlık ölçüsü değildir. İşte bu ayetler serveti Mekke liler gibi, ki Mekke liler öyle diyorlardı. Biz haklıyız, Muhammed haklı olsaydı içimizde en varlıklısı o olurdu. Allah bizi zengin ettiğine göre demek ki bizi destekliyor. İşte bu sapık düşünceye verilmiş bir cevaptır.

Sakın sakın! Sen sen ol, dünyalık hususunda kimseyle çekişme, didişme. Kimsenin elindeki kısmete mani olmaya kalkışma. Zira herkesin nasibi mutlaka kendisini bulur. Eğer kaderde elinden alınması varsa, o da olur. Bu senin isteğinle olmaz.
Kadere razı olmak; kavga, çekişme ve didişme sonunda dünyalık elde etmekten daha güzeldir. Zira Allah'ın takdirine razı olmak her hal ü kârda hayatı güzelleştirir, tatlılaştırır, huzurlu kılar. (Abdülkadir Geylani-Öğütler)]



17-) Kellâ bel lâ tükrimûnelyetiym;

Hayır! Hayır, yetime ikram etmiyorsunuz! (A.Hulusi)

17 - Hayır hayır doğrusu siz yetîme ikram etmiyorsunuz. (Elmalı)


Kellâ bel lâ tükrimûnelyetiym Yo..’ Ey Mekke liler, ey onlar gibi düşünenler, Allah demek ki beni seviyor ki bana çok servet verdi diye düşünenler. Yanlış yapıyorsunuz, yamuk düşünüyorsunuz. Alakası yok lâ tükrimûnelyetiym düşünün bir, siz yetime ikram etmiyorsunuz.


18-) Ve lâ tehâddune 'alâ ta'amilmiskiyn;

Yoksulları yedirip doyurmaya birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. (A.Hulusi)

18 - Ve bir birinizi miskîni ıt'ame teşvik eylemiyorsunuz. (Elmalı)


Ve lâ tehâddune 'alâ ta'amilmiskiyn yoksulu doyurmaya teşvik etmiyor veya yoksulu doyurma konusunda bir gayret göstermiyorsunuz. Çabanızı sonuna kadar harcamıyorsunuz.

Evet, aslında ameli salih tarif ediliyor burada. Ameli salih; ıslah edici ameldir. Mutlaka ve mutlaka bozuk bir şeyi düzeltmek için yapılan ameldir. Aktif iyi ameli salih sahibidir. Yoksa pasif iyi olur. Pasif iyi aktif kötünün teşvikçisidir. Onun için pasif iyi, iyi değildir eğer kalkmıyorsa. Pasif iyiyi ayağa kaldırmak gerektir. Onun için rabbimiz.

Ya eyyühel Müddessir - Kum feenzir. (Müddessir/1-2) ey yatan iyi, yatmak iyi olmak için yetmez, kalk ve uyar. Yani başkalarına iyiliği saç, iyilik için mücadele et, iyiliğin yaygınlaşması için mücadele et. Peygamberlerin mücadelesi aktif iyilerin mücadelesidir, pasif iyilerin değil. Gerisi mi? pasif iyiler bencillerdir, kendisi için yaşayan benciller. Kendilerine iyi olanlar, kendisi için yaşayan bencillerdir başka bir şey değil.


19-) Ve te'külûnettürase eklen lemma;

Mirası toptan yiyorsunuz! (A.Hulusi)

19 - Halbuki mîrası öyle bir yiyiş yiyorsunuz ki. (Elmalı)


Ve te'külûnettürase eklen lemma ve siz mirası yedikçe yiyorsunuz. Böyle, yani silip süpürüyorsunuz manasına gelir aslında eklen lemma. Lemma; silip süpürmek.

Burada miras maddi de olur manevi de. Manevi mirası da yiyorsunuz manasına gelir maddi mirasta. Çünkü cahiliye de maddi miras yemek çok yaygındı. Kardeşi ölür kişinin, kardeşinden kalan çocuklara kardeşinin mirasını yedirmez, ona konardı. Ailenin reisleri, büyükleri ve Allah’tan korkmadan miras yerlerdi. Şu anda da hala modern cahiliye de bile bazı yerlerde hala bu tür şeyler oluyor. Hem maddi hem manevi. Yani alın terinizi yemiyorsunuz. Hak ettiğinizi yemiyorsunuz, başkalarının hakkına konuyorsunuz.


20-) Ve tühıbbûnelmâle hubben cemma;

Malı da pek çok seviyorsunuz, toplayıp yığarcasına. (A.Hulusi)

20 - Yığmacasına. (Elmalı)


Ve tühıbbûnelmâle hubben cemma ve malı biriktirmeyi çok seviyorsunuz. Üst üste yığmayı çok seviyorsunuz.

Aslında burada dünyevileşme hastalığına dikkat çekiliyor Hubbüd-dünyâ re'sü külli hatîeh dünya sevgisi tüm hataların başıdır diyordu ya Allah resulü. Size günahlardan bir adam yapın desem ve bu adamın kellesine neyi yerleştirirsiniz diye sorsam; Kimizi şirki, kimimiz küfrü, kimimiz nifakı, kimimiz zinayı, kimimiz hırsızlığı, kimimiz cinayeti diyecektir. Ama Allah resulü günahtan yapılmış adamın kellesine neyi yerleştiriyor biliyor musunuz? Dünya sevgisi. Dünya sevgisi tüm hataların temeliymiş demek ki. İşte dünyevileşme dediğim de bu. Müslüman İsrail oğullarını Yahudileştirenler de buydu işte ve bu ümmeti bekleyen en büyük tehlike de budur Allah resulünün verdiği habere göre.


21-) Kellâ izâ dükketil'Ardu dekken dekkâ;

Hayır, (böyle yapmayın)! Arz (beden sarsılıp), darmadağın edildiğinde, (A.Hulusi)

21 - Hayır hayır, Arz «dekken dekkâ» düzlendiği. (Elmalı)


Kellâ yo..! böyle yapmayın, böyle davranmayın izâ dükketil'Ardu dekken dekkâ bir gün gelir yer yüzü korkunç bir sarsılışla sarsılır. Dekan dekkâ; Aslında mecazı red içindir. İki kez ard arda geliyorsa, mastar mecazı reddetmek için gelir. Yani bu mecaz değil hakikattir. Siz sanmayın ki rabbiniz size mecazen; işte size mecazen bir öğüt veriyor. Hayır, hayır, hakikattir. Öyle bir sallar ki 45 senede biriktirdiğinizi 45 sn. yede yerle bir eder. Görmedik mi?


 22-) Ve câe Rabbüke velMelekü saffen saffâ;

(Ölümle) Rabbin (hükmü) ve el Melek (kuvveler) saf saf dizildiğinde, (A.Hulusi)

22 - Ve rabbinin emri gelip Melek «saffen saffâ» dizildiği vakit. (Elmalı)


Ve câe Rabbüke velMelekü saffen saffâ rabbinin fermanı gelmiş ve melekler saf saf dizilmiş olacaktır o gün. Bir gün gelecek, bu hayatın da bir sonu olacak ve artık rabbinin fermanı gelecek diyecek ki; sadece insan değil, insanı misafir eden dünya da ölsün. Dünyanın da eceli geldi. Onun da ipini çekecek. Kâinatın da eceli gelecek. İşte o gün veyahut ta hesap günü gelecek. İnsan yaptıklarının hesabını vermek için çağrılacak.


23-) Ve cie yevmeizin Bicehenneme yevmeizin yetezekkerül'İnsanu ve enna lehüzZikra;

(İşte) o süreçte, cehennem de getirilir (Dünya'yı kuşatır)! (İşte) o süreçte, insan hatırlayıp düşünür... (Fakat) Zikra'nın (hatırlamanın) ona nasıl faydası olur (beden - beyin yok artık ruhu geliştirecek)? (A.Hulusi)

23 - Ki Cehennem de o gün getirilmiştir, o insan o gün anlar, fakat o anlamadan ona ne fâide? (Elmalı)


Ve cie yevmeizin Bicehenneme yevmeizin yetezekkerül'İnsanu ve enna lehüzZikra yine o gün, o büyük gün cehennem getirilir ve insan yaptıklarını bir bir hatırlar ne yapmışsa. Hayat filmi Allah tarafından çekilmiş, artık inkar etmesi mümkün değil, çünkü gök şahit, sabah şahit, on gece şahit, tek ve çift şahit, gece, gündüz şahit, her şey şahit. Eli ayağı şahit, gözü kulağı şahit, dili dudağı şahittir nasıl yalan diyebilsin ki. İşte o gün insan yaptıklarını tek tek görür, hatırlar. ve enna lehüzZikra fakat bu hatırlamanın kime ne yararı vardır ki.

Demin Kur’an ın iniş sürecinde ilk geçtiği yer burası. Buruc/10 ayette cehennem azabı ve ateş azabı yan yana zikredildiğine göre cehennem kelimesinin içinde ateş bizatihi mevcut değil. Onun için burada felehüm 'azâbu cehenneme ve lehüm 'azâbulharıyk. (Buruc/10) bu ayetten yola çıkarak cehennemin ille de ateşle değil, her türlü terbiye edici veya her türlü cezalandırma üslubunun da usulünün uygulanabileceği bizim aklımızın, aklın ve sırrın ermeyeceği bir cezalandırma mahalli olduğunu söyleyebiliriz.


24-) Yekulü ya leyteniy kaddemtü lihayâtiy;

"Keşke hayatım (şu yaşamım) için önceden yararlı şeyler yapsaydım!" der. (A.Hulusi)

24 - Ah der; ne olurdu ben önce hayatım için (sağlığımda hayırlar) takdim etmiş olsa idim. (Elmalı)


Yekulü ya leyteniy kaddemtü lihayâtiy O gün işin işten geçtiğini, hatırlamanın hiçbir fayda vermediğini, bir ömrü heba ettiğini, bir ömrü; bir gece gibi bereketsiz kullandığını gören insan, ki zaten Kur’an söylemiyor mu? Ve yevme ye’adduzzâlimü alâ yedeyhi yekulü ya leytenit tehaztü maar Rasûli sebiyla; (Furkan/27) o gün zalim adam treni kaçırmışlığın verdiği dehşetle, hayal kırıklığı ile eline dişlerini geçirecek diyor kemiklerine; Nolaydım keşke ResulAllah’ı rehber edineydim diyecek. Ya veyleta leyteniy lem ettehız fülanen haliyla. (Furkan/27) birilerini rehber edinmiştir zaten dünyadayken. Birilerine; beni şu cennete götürür, beni şu kurtarır, beni falan sırtına alır, canım ben de mi düşüneyim, işte falan beni de cennete koyar diye düşündüğü kim varsa onlar için Ya veyleta leyteniy lem ettehız fülanen haliyla. (Furkan/27) nolaydım keşke nolaydım da falan adamı kendime dost, rehber edinmeseydim der ama hiçbir işe yaramaz. Diyor ya Kur’an.

Yekulü ya leyteniy kaddemtü lihayâtiy diyecek ki bu insan derin bir pişmanlık içinde; keşke daha hayatta iken, yaşarken bir şeyler takdim etseydim, kendimi kurtaracak ameller işleseydim. Son pişmanlık fayda vermeyecek.


25-) Feyevmeizin lâ yu'azzibu 'azâbeHU ehad;

Artık o süreçte, O'nun azabı gibi hiçbir kimse azap edemez! (A.Hulusi)

25 - Artık o gün onun ettiği azâbı kimse edemez. (Elmalı)


Feyevmeizin lâ yu'azzibu 'azâbeHU ehad o gün hiç kimse O’nun tattırdığı can yakıcı mahrumiyeti tattıramaz. Biraz önce 23. ayeti, Yani cehennemin, Kur’an ın iniş sürecinde ilk geçtiği ayeti tefsir ederken, orada cehennem üzerine söylediğim açıklamalar hatırlanmalı. Burada ki azab; kelime manasıyla çevirdim, derin mahrumiyet. Allah’tan mahrum olmaktan daha büyük bir azab yoktur. Hiç kimse öylesini tattıramaz.


26-) Ve lâ yûsiku vesakaHU ehad;

Hiç kimse O'nun bağladığı gibi bağlayamaz! (A.Hulusi)

26 - Ve onun vurduğu bağı kimse vuramaz. (Elmalı)


Ve lâ yûsiku vesakaHU ehad ve hiç kimse O’nun zaptettiği, yakaladığı, enselediği gibi yakalayamaz. Evet, O’nun yakalayabildiği gibi kim yakalayabilir ki.


27-) Ya eyyetühen Nefsül Mutmainneh;

"Ey Nefs-i Mutmainne (Hakikati yaşamakta tatmine ulaşmış bilinç)!" (A.Hulusi)

27 - Ey o rabbine muti' olan nefsi mutmain’ ne. (Elmalı)


Ya eyyetühen Nefsül Mutmainneh dünyevi nimetlerle tatmin olmuş insan. Tasavvuf ilminde nefis mertebeleri sayılırken; Nefsi emare, nefsi levvame, nefsi mülhime, nefsi mutmaine, nefsi razıyye, nedsi mardiyye diye sayılır ya, işte o mertebeler içerisinde kavramsal olarak yer almış ifade buradan mülhemdir. Ey Allah ile tatmin olmuş insan. Buradaki nefis insandan farklı bir şey değil, insanın kendisi. Ey Allah’tan başkasıyla tatmin olmamış insan demektir.

Bana ne ile tatmin olduğunu söyle, sana kaç paralık adam olduğunu söyleyeyim diyebilirsiniz bana. Eğer bir insan küçük şeylerle tatmin oluyor, dünya malı ile tatmin oluyorsa o küçük adamdır. Allah’tan aşağısıyla tatmin olan, dünyalıklarla tatmin olanı dünyalıklarla satın alırlar. Allah ile tatmin olanı yer yüzünde satın alacak hiçbir güç yoktur. Onu korkutacak hiçbir kuvvette yoktur.

İşte yer yüzünün tüm zalimleri Allah ile tatmin olandan korktukları kadar başka hiçbir şeyden korkmazlar. Hz. İbrahim’in nesi vardı? Nemrut’un orduları vardı, ama Nemrut İbrahim’den korktu. Musa’nın nesi vardı? Firavunun orduları vardı, ama firavun Musa’dan korktu. Muhammed (A.S.) nesi vardı? Mekkelilerin parası vardı, pulu vardı, silahları vardı, adamları vardı, hatırları vardı. Ama İbrahim’in, Musa’nın, Muhammed’in (A.S.) in rableri vardı, imanları vardı, şahsiyetleri vardı. Yer yüzünde onları satın alacak servet yoktu. Onun için korktular. İşte burada da o söyleniyor aslında.


28-) İrci'ıy ila Rabbiki radıyeten mardıyyeten;

"Radiye olarak, Mardiye olarak (Seyir ve tasarruf kemâlâtını yaşayan olarak) Rabbine (Esmâ hakikatine) dön (şuur olarak)!" (A.Hulusi)

28 - Sen dön o rabbine hem râdıye olarak hem mardıyye de. (Elmalı)


İrci'ıy ila Rabbiki radıyeten mardıyyeh rabbin senden razı, sen de O’ndan razı olduğun halde. Razı olmuş ve razı olunmuş halde dön rabbine. Rıza tek taraflı değil. Allah senden razı olacak. Allah razı olsun diyenler, tamam, amin, Allah razı olsun da sen Allah’tan razı mısın? Tamam insan ben senden razı değilim demeye cesaret edemez. Fakat haliyle, hareketiyle akşama kadar bir çok insanın yaptığının bu manaya geldiğini biliyor muyuz. Rabbinden razı olmama hali. Rabbini sorgulamaya geliyor bir çok şey, o anlama geliyor. Rabbinden razı değil çünkü. Onun içinde Allah’tan razı olmayandan Allah razı olmaz.


29-) Fedhuliy fiy 'ıbadİY;

"Kullarımın ('sanı varlığı' 'yok'luğa dönüşmüş olarak işlevlerine devam edenler) içine dâhil ol!" (A.Hulusi)

29 - Gir kullarım içine. (Elmalı)


Fedhuliy fiy 'ıbadİY ya Allah’tan razı olandan? Hani Seyyidina Ali öyle diyor ya; Kefâni fahren en tekuni liy rabben senin bana rab oluşun bana iftihar olarak, övünç olarak yeter. ve kefânî izzen en ekûne leke abden Benim sana kul oluşum bana şeref olarak onur olarak yeter. ve ente kema uhibbu sen; tam benim sevdiğim gibi bir Allah’sın Fec’alniy kema tuhibbu. Sen de beni sevdiğin gibi bir kul et. Amin.

İşte bu. Allah’tan razı olmak bu. Fedhuliy fiy 'ıbadİY Allah’tan razı olanlar böyle derlerdi. İşte Allah’tan razı, ve Allah’ın da kendisinden razı olduğu insanın akıbeti bu olacak. Kendisine şöyle denilecek son demde. Gir kullarımın arasına. Yani mes’ud kullarımın, cennetlik kullarımın. Veya dünyada ele alırsak bunu;


30-) Vedhuliy cennetİY;

"Cennetim'e dâhil ol!" (A.Hulusi)

30 - Gir Cennetime. (Elmalı)


Vedhuliy cennetİY oradan da gir cennetime. Biz şu yukarıdaki ayetleri Ya eyyetühen Nefsül Mutmainneh (27) İrci'ıy ila Rabbiki radıyeten mardıyyeh (28) ayetleri dünyaya yönelik mi, ahirete yönelik mi anlayacağız. Bu ayetler dünyaya yönelik anlaşılmalı diye düşünüyorum. Çünkü sahabe de bu ayetleri Hz. Osman için anlamış mesela daha dünyada yaşarken. Yani ey Cennetle, Allah ile tatmin olduğun için satılmamış nefis, insan. Rabbin senden razı, sen de rabbinden razı olarak rabbine kavuş. Bu dünyada ki bizlere bu öğüt zaten şu anda yaşayanlara bu öğüdün bir faydası yoksa ahirette ne faydası olacak. Rabbim bu öğüdü tutan, akıbeti cennet olanlar arasına katsın inşaAllah.

Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.


Fecr suresinin sonu.
       Fecr suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder