15 Ağustos 2014 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. FECR SURESİ (05-15)(191-A)b



a sayfasından devam

5-) Hel fiy zâlike kasemün li ziy hıcr;

(Nasıl) işte bunlarda akıl sahibi için bir yemin yok mu? (A.Hulusi)

05 - Nasıl bunlarda bir akıl sahibi için bir kasem var değil mi? (Elmalı)


Hel fiy zâlike kasemün li ziy hıcr yeminin cevabı geldi. Yeminler bir cevap ister. Kur’an ın 16 suresi “vav” ı kasemle başlar. 16 surenin içerisinde muksemun aleyh yani yeminin cevabının geldiği tüm sureler de muksemun bih; kendisine yemin edilen, burada içte fecr, 10 gece, tek ve çift kendisine yemin edilendir. Muksemu bih’tir. Muksemun bihler kendisiyle yemin edilen şeyler, fiziki ve maddidir. Kendisi üzerine yemin edilen muksemun aleyhler, -ki burada işte 5. ayettir- fiziki ve maddi olmayan manevi veya metafizik şeylerdir. Hel fiy zâlike kasemün li ziy hıcr şimdi oturaklı akıl sahipleri için bütün bu yeminlerde sağlam bir şahitlik, tanıklık, şahadet yok mudur?

Vardır ya rabbi. Sen şahit kılarsın da olmaz mı ya rabbi. Sağlam bir şahitlik olmasa sen şahit tutar mısın ya rabbi. Evet, li ziy hıcr Hicr; Hacer; Taş demektir. Hicr; Akıl manasına kullanılıyor burada aynı kökten. Neden aynı kökten? Taş gibi akıl ne demek burada? Oturaklı, ağır, savrulmayan koordinatları olan, değerleri olan, bir burada, bir şurada, bir orada değil. Ayağını bastığı bir yeri olan akıl. Temekkül etmiş akıl, mekanı olan akıl. Tabii ki bir yerden çıkarak düşünen akıl. Yani ilkeleri olan akıl demektir.

İlkesiz düşünce ziy hıcr olmayandır. Savruk düşüncedir. Onlara rabbimiz nasıl da savruluyorsunuz buyuruyor. Onun için burada savruk olmayan, savrulmayan bir akıldan ziy hıcr bahsediliyor. Böyle bir akıl için bütün bunlarda sağlam bir şahitlik yok mudur deniliyor. Elbette vardır. Zaten surenin kalbi bu ayettir ve sure şahitlik çağrısıdır. Yani hepimize ey insan sen bu cihana sahip olmaya değil şahit olmaya geldin diyor.


6-) Elem tera keyfe fe'ale Rabbüke Bi'Ad;

Görmedin mi Rabbin nasıl yaptı, Ad'a (Hud'un toplumu), (A.Hulusi)

06 – Görmedin mi rabbin nasıl yaptı Ad’e? (Elmalı)


Elem tera keyfe fe'ale Rabbüke Bi'Ad görmedin mi rabbin Ad kavmine ne yaptı.


7-) İreme zâtil 'ımâd;

Çok sütunlu (belde) İrem'e? (A.Hulusi)

07 - İreme zâtil'imâde. (Elmalı)


İreme zâtil 'ımâd sütun gibi binalar sahibi olan İrem e. Başkenti İrem olan, İrem gibi muhteşem bir uygarlığı ortaya çıkaran Ad kavmine ne yaptı.


8-) Elletiy lem yuhlak mislüha fiylbilad;

Ki beldeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı! (A.Hulusi)

08 - Ki o beldeler içinde misli yaratılmamıştı .(Elmalı)


Elletiy lem yuhlak mislüha fiylbilad öyle bir uygarlık ki o, yer yüzünün hiçbir ülkesinde öylesi görülmedi, öylesi yapılmadı, öylesine rastlanmadı Lem yuhlak; öylesi icat edilmedi, öylesi yaratılmadı. Evet, kelimesi kelimesine tercüme etmiş olalım. Evet, böyle bir uygarlıktan söz ediyor. sadece değini bu. ve daha sonra Semud’a geçecek.

Ad kavmi binlerce yıl önce Hadramevd denilen Yemen ile Umman arasında ki okyanusa paralel çölün bittiği rubülhali; ¼ boşluk demektir- rubulhali çölünün okyanus kıyısında kurulmuş olan muhteşem bir uygarlık. Kadim, antik uygarlık. Hadramevd diniliyor şimdi oraya, ölü yeşil. Demek ki belanın adı buy aslında. Öyle bir uygarlık kurmuşlar ki çölün bittiği yerde, insanlar bağları, bahçeleri, bostanları yerlere yaparlar, bu uygarlık havaya yapmış. Öyle binalar dikmişler ki uzaktan görenler bu binaları sütun zannetmişler. Çölün kıyısına böylesine muhteşem bir uygarlığı yapan bu insanlar tabii ki şımarmışlar.

Aslında bu kıssanın, Ad kıssasının Kur’an da ki tüm versiyonlarının verdiği ders şudur; Cenneti dünyada arayanların akıbeti nasıl olurmuş bakın. Ad ve Semud kıssalarının verdiği şey budur. İlginç olan da şudur; Kur’an da 24 yerde Ad kıssası anlatılır yanlış hatırlamıyorsam ve 22 sinde Semud ile birlikte gelir. Arka arkasına gelir, hep birlikte zikredilir.nedenini biraz sonra Semud’u aktarırken zikredeceğim. Onun için bu kavim hak ile yeksan olmuştur. Aslında Şems suresinde Semud kavminin ayrıntılı bir kıssası gelecek. Burada sadece değinilip geçilecek. Nispeten ayrıntılı bir anlatımı Şems suresinde gelecek inşaAllah, orada ele alacağım.

Ad kavmi dediğim gibi tarih öncesinde kurulmuş muhteşem bir uygarlık. Allah bir bela gönderiyor, öyle bir kasırga ki bu, öyle bir felaket ki çölün kumlarını saçma gibi kullanıyor rabbimiz ve şımaran, azan, refah içinde yüzerken Allah’a karşı isyan eden, Allah’ın açtığı krediyi Allah’a isyanda kullanan, Allah’a sırt dönen, sanki Allah yokmuş gibi yaşayan, Allah’tan aldıkları imkânı Allah’a karşı kullanmaya kalkışan, Allah’ın; kendinizi savunun diye verdiği cephaneyi Allah’a ateş etmek için kullanan tabir caizse, bu sapkın kavim çölün kumlarıyla delik deşik ediliyor, kalbura çevriliyor. Daha sonra bugün, bu yüzyılda yapılan kazılar gösteriyor ki çölün 12 – 18 m. Kumun altında kalmış uygarlık. Şimdi bu uygarlığa ilişkin bazı parçalar, sütunlar, taşlar gün yüzüne çıkarılmış bulunuyor.

Evet, Allah kumun altına gömüyor. Siz Allah’a savaş açarsınız ha? Allah’ın verdiği ile Allah a sırt dönersiniz ha? Allah’ın verdiği ile semirir, sömürür ve şımarır, bu sefer Allah’a kazan kaldırırsınız ha? Söylenen budur. Allah’ın verdiği krediyle Allah’a karşı savaş açmaya kalkma ey insanoğlu. Tarihten ibret alın.


9-) Ve Semûdelleziyne cabussahre Bilvad;

(Rabbin ne yaptı) vadide kayaları oyan Semud'a (Sâlih'in toplumu)? (A.Hulusi)

09 - Ve vâdîlerde kayaları kesen Semûd’e. (Elmalı)


Ve Semûdelleziyne cabussahre Bilvad yine Semud, o Semud ki kayalardan vadiler oydular açtılar cabu. Nahatu manasına gelir. açtılar, oydular, yonttular. Razi’nin verdiği bilgiye göre tam 1700 şehir açmışlardı. Dümdüz mono blok bir kaya arazi. Bu arazi bugün biliniyor. Hicr denilen, medaini salih denilen bölge. Bugün Arabistan sınırları içerisinde kuzeyde kalıyor. Ürdün’e yakın bir şehir. İşte bu antik uygarlıkta yekpare kayalıklardan vadiler açıyorlar. O vadilere açılan şehirler açıyorlar. 1700 tane mağara şehir açıyorlar.

Semud aslında az su, çok az su, çisenti manasına gelir. az su ile yer yüzünde eşi görülmemiş bir uygarlık meydana getiriyorlar. Hatta bir bilim adamı, işin uzmanı diyor ki; Bu sistemle bu bölgeye yılda eğer 15 cm yağış düşse, bu sistemle cennet gibi yaparlar etrafı diyor ki zaten öyle yapmışlar. Öyle bir sistem kurmuşlar ki yılda düşen yağışın damlasını araya vermiyorlar, kurdukları kanallar vasıtasıyla yer altı sarnıçlarında biriktiriyorlar. Kayalardan kestikleri malzemeleri ise ufak ufak yapıyorlar ve toprak imalatında kullandıkları gibi toprağın altına sererek onu, bir tür suyu tutan ve ihtiyaç oldukça bırakan, güneş değdikçe içindeki suyu yavaş yavaş koy vererek toprağı sürekli nemli tutan bir malzeme olarak kullanıyorlar ve böylece çölün ortasında bir yalancı cennet meydana getiriyorlar. Semud uygarlığı, az su ile ki, Semud az su demektir zaten. İşte bu uygarlığın akıbeti de Ad a benziyor.

Neden ikisi bir arada anlatılır Kur’an da 22 yerde? Hep Ad ve Semud bir arada gelir? Çünkü Semud Ad dan arta kalanlardır. Ad’ın başına o felaket geldiğinde etrafta ki kabileler ve Ad dan arta kalanlar kuzeye göçmüşlerdir. Kuzeye göçmüşler ve kuzeyde Hicr denilen bölgede bir uygarlık kurmuşlardır.

Fakat bu kez bir farkla. Aşağıda, güneyde Ad’da uygarlığı çölün ortasında kurmuşlardı, malzemeleri kumdu. Ama burada uygarlığı kayadan kurdular. Onlar sorunu malzeme de zannettiler. Yanlış baktılar, yanlış gördüler. Sorun insandaydı. Sorun insanın Allah ile ilişkisindeydi. Allah ile ilişki bozuk olduğu için felaket gelmişti, ama onlar malzeme bozuk olduğu için felakete uğradıklarını zannettiler. Altı kaya üstü kaya diyorlardı ya hani işte öyle yaptılar bu sefer uygarlıklarını. Fakat yine vuruldular, yine Allah’a sırt döndüler çünkü yine azdılar, Allah’ın verdiklerini Allah’a karşı kullandılar ve Allah’ın belası onlara orada da buldu. Bir sayha, veya racfe diyordu. Kur’an ın farklı yerlerinde farklı isimlerle geliyor onların belası. Böyle yere yıkan korkunç bir titreme, korkunç bir sarsıntı ve korkunç bir ses belasıyla mahvı perişan oldular. İkisinin bir arada anılmasının sebebi de; sorun malzeme sorunu değil ey Semud. Sorun Allah’a davranış sorunu. Sorun senin kendinle ilişki sorunu. Yani eğer yamuk bakarsan doğru göremezsin, doğru okuyamazsın. Bize, aslında hepimize bu öğüdü veriyor.


10-) Ve fir'avne ziyl'evtad;

Yüksek direklerin (piramitlerin) sahibi Firavun'a. (A.Hulusi)

10 - Ve o kazıkların sahibi Firavuna. (Elmalı)


Ve fir'avne ziyl'evtad sine sütunlar sahibi Firavun. Ona ne yaptı rabbin görmedin mi? Elem tera keyfe fe'ale Rabbük. (Fil/1) hep bunu okuyoruz. Elem tera keyfe fe'ale Rabbüke bunu başında getiriyoruz hep. Yani bir firavun, rabbüke BiAd, Rabbüke, BiSemud böyle. Firavuna ne yaptı rabbin görmedin mi. O firavun ki sütunlar dikmişti.

Buradaki evtad Allahu alem fakirin yorumu Mısır’da ki ehramlar, Piramitler. Çünkü Nebe/7 ayetinde dağlardan Velcibale evtada.(Nebe/7) diye bahsediliyor, evtad olarak geçiyor dağlar. Yani direk, sütun gibi, yere çakılmış kazık gibi dağlar. Ki hakikaten piramitler de dağlara benziyor.


11-) Elleziyne tağav fiylbilad;

Onlar ki, beldeler içinde benlikle azgınca yaşamışlardı. (A.Hulusi)

11 - Onlar ki memleketlerde tuğyan etmişlerdi de. (Elmalı)


Elleziyne tağav fiylbilad onlar ülkelerde tuğyan etmişlerdi, haddi aşmışlardı, sınırı geçmişlerdi, Allah karşısında hadlerini aşmışlardı. Kendilerini unutmuşlardı, çığırdan çıkmışlardı aslında. Tâğav; çünkü suyun kendi yatağından taşıp etrafa zarar vermesi demek, onun için onlar çığırdan çıkmışlardı oturdukları ülkelerde.


12-) Feekseru fiyhelfesad;

Onlarda fesadı çoğaltmışlardı! (A.Hulusi)

12 - Onlarda fesadı çoğaltmışlardı. (Elmalı)


Feekseru fiyhelfesad ve orada, o ülkelerde fesadı, bozgunculuğu, günahı, isyanı, tuğyanı artırdılar, çoğalttılar.


13-) Fesabbe 'aleyhim Rabbüke sevta 'azâb;

Bu sebeple Rabbin onların üzerine, azabın kamçısını indirdi. (A.Hulusi)

13 - Onun için rabbin da üzerlerine bir azâb kamçısı yağdırıverdi. (Elmalı)


Fesabbe 'aleyhim Rabbüke sevta 'azâb rabbin de onların üzerine azab kamçısını yağdırdı.


14-) İnne Rabbeke lebil mirsad;

Muhakkak ki Rabbin, tamamıyla gözetlemektedir. (A.Hulusi)

14 – Şüphesiz ki Rabbin öyle mırsad ile gözetmektedir. (Elmalı)


İnne Rabbeke lebil mirsad hiç şüphe yok ki senin rabbin her zaman ve her mekan da gözetleyicidir. Yani ondan kaçıramazsınız, ondan saklayamazsınız, hatta buradaki gözetleme öyle ki tarassut altındasınız, rasat altındasınız. Hani bir rasathane diyoruz deprem gözlemevi(? Yıldız gözlem evi). Onun için el mirsad her zaman ve mekanda. Çünkü mirsad zaman ve mekanı da içeren bir ifade, bir kalıp. Onun için her zaman ve her mekanda gözetler. Uyumaz ve unutmaz. Ey insan sen uyursun da rabbin uyumaz. Onun için Allah’ı atlatırım sanma.


15-) Femmel'İnsanu izâ mebtelâhu Rabbühu feekremehu ve na'amehu feyekulü Rabbiy ekremen;

Ama insana gelince, Rabbi onu denemek için ikram edip, onu nimetlendirirse: "Rabbim bana ikram etti, üstün kıldı" der (şımarır)! (A.Hulusi)

15 - Amma insan, her ne zaman rabbi onu imtihan edip de ona ikram eyler, ona nimetler verirse, o vakit rabbim bana ikram etti der. (Elmalı)


Femmel'İnsanu izâ mebtelâhu Rabbühu feekremehu ve na'amehu feyekulü Rabbiy ekremen söz Hz. insana getirildi. Hz. İnsanın kendisini nasıl değersizleştirdiğine, Allah’tan kopunca, veya Allah’tan koparınca. Malı, imkânı eldeki her şeyi Allahtan koparınca, Allah’tan bağımsız olarak algılamaya başlayınca ne yanlışlar yapacağına, nasıl sakat bakacağına, nasıl bakışının yamuklaşacağına getirdi sözü ve dedi ki;

İnsana gelince Rabbi onu ikram ederek ve nimet vererek sınasa feyekulü Rabbiy erkeme o hemen der ki rabbim bana ikram etti, vurgu bu. Aslında ekramen; ekrameni dir. Bana ikram etti. Orada bir sahiplik “y” si vardır. Zaten ondan bedel olarak burada bir kesra bulunur. Ayetin en sonunda. Ekrameni. Orada “y” nin düştüğüne delalet olsun, etsin diye bir esre bulunur. Dolayısıyla rabbim bana ikram etti, ben hak ettim vurgusu vardır. Ben layıktım da bana ikram etti. ben kazandım, ikram etmesin de görsün vurgusu.

Ama burada çok dikkatimizi çeken bir nokta İbtelahu Rabbi onu diyor ikram ederek ve nimetle ibtila etse. İptila; imtihan. Bela da aynı kökten gelir. imtihan olan mal kaybedilince, yani bu imtihan kaybedilince Malla imtihan, malla sınav; bela olur mal. Orada böyle bir vurgu, böyle zımni bir vurgu var. Yani mal ne zaman bela olur? mal imtihan olan serveti siz benim zannedersiniz, Allah’tan koparırsınız, Allah’tan bağımsız algılarsınız. O zaman bela olur.

Burada daha özel bir vurgusu var; haklılığın ölçüsü görürsünüz. Yani kim zenginse Allah onu seviyor diye bakarsınız. Veya ben zenginim, Allah beni seviyor ki bana verdi. O da fakir, Allah onu sevmiyor ki ona vermedi diye baktığınızda işte zokayı yuttunuz, işte imtihanı kaybettiniz. Servet haklılığın ve Allah’a yakınlığın ölçüsü değildir. Öyle olsaydı peygamberler dünyanın en zengin insanı olurlardı. Oysa ki peygamberler servete yüz vermemişlerdir. Onun sırtına binmişler, onu sırtlarına almamışlardır. Bu anlamda devamını da okuyalım;

Devam ediyor c sayfasına geçiniz.
Fecr suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder