15 Ağustos 2014 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. BELED SURESİ (11-20) (191-B)c



b sayfasından devam

11-) Felaktehamel'akabete;

El Akabe'ye (o sarp yokuşa) tırmanmayı göze alamadı (insan)! (A.Hulusi)

11 - Fakat o göğüs veremedi o (akabeye) sarp yokuşa. (Elmalı)


Felaktehamel'akabe ve dizinde derman var mı yok mu bakalım, bakalım bu insan. Sarp yokuşu tırmanmak için hiçbir bedel ödemedi insan. Evet, Oysa ki Allah insanı dayanıklı yaratmıştı değil mi? 4. ayet öyle diyordu bu surenin; Biz insanı zorluklara karşı, kebed; dayanıklı yarattık demişti. O ayet ta buraya atıf yapmak için oraya konmuştu.

İyi olmak bedel ister ey insan. Kötü olmanın bile bir bedeli varken iyi olmanın bedeli olmasın mı? Cehenneme girmenin bile bir bedeli varken, cennete girmenin bedeli olmasın mı? İyiliğin bedeli olmasın mı. İnkar ettim demenin bedeli varken iman ettim demenin bedeli olmasın mı. Bedel ister.

İnsan günah işler, oturur kumara bir risk üstlenir, bir risk alır. Günah işlemek için bile bir risk alan, ya Allah’ı razı etmek için hiçbir risk almayacak mı? Böyle olur mu ey insan. Beleş olur mu ey insan. Cehennem lüzumsuz değil, cennet ucuz değil ey insan. Ama şu da var; ne kadar ucuz alırsak alalım cehennem en pahalıdır, ne kadar pahalı alarsak alalım cennet en ucuzdur. Hadise budur.

Felaktehamel'akabe sarp yokuşu tırmanmak için hiçbir bedel ödemeye yanaşmadı insan.


12-) Ve ma edrake mel'akabeh;

Nedir bilir misin el Akabe? (A.Hulusi)

12 - Bildin mi o sarp yokuş ne? (Elmalı)


Ve ma edrake mel'akabe sarp yokuş nedir bilir misin sen?


13-) Fekkü rekabetin;

(O) esaret bağını çözmektir (bilinci bedenin esaretinden kurtarmak)! (A.Hulusi)

13 - (Fekki rakabe) esîr bir boyun kurtarmak. (Elmalı)


Fekkü rekabe evet, bir boynu zincirinden çözmektir. İşte bu ayet özgürlük çağrısıdır. Tüm çağlara ve tüm asırlara, yer yüzünün her bir tarafında köleliğin tepile tepile kullanıldığı ve köleliğin insanlığı inim inim inlettiği bir çağda, daha vahyin ilk yıllarında, daha muhalefet yıllarında, Allah resulü daha kendi davetini rahatça ve serbestçe ifa edemediği zor ve kor yıllarda ayet, köleliği kaldırmaktan, boynu özgür bırakmaktan söz ediyor.

Tabii bunun manevi bir versiyonu da var anlamak için. Ki İkrime öyle anlamış; İnsanı nefsin isteklerinden, veya günah zincirinden kurtarmaktır. Şeklinde anlamış ikrime. Böyle de anlaşılabilir. Ama zahiri ilk anlamamız gereken manadır. Fekkü rekabe Evet, öyle diyordu Hz. Peygamber Fatıma’ya;

- Ya Fatıma, nefsini Allah’ın elinden satın al, babam peygamber diye güvenme. Vallahi yarın senin içinde bir şey yapamam. Ne diyorsunuz? Bu manevi anlama bir delalet İkrime nin anlayışına.

Ebu Hanife der ki; insanın yapacağı en güzel sadaka, bi,r insanı özgürlüğe kavuşturmaktır. Onun için Fekkü rekabe zor yokuş diyor. Demek ki zor yokuşmuş.


14-) Ev ıt'amun fiy yevmin ziy mesğabetin;

Yahut aç olduğu hâlde elindekiyle başkasını doyurmak! (A.Hulusi)

14 - Veya salgın bir açlık gününde yemek yedirmek. (Elmalı)


Ev ıt'amun fiy yevmin ziy mesğabeh ya da açlık gününde bir yoksulu doyurmak, bir açı doyurmaktır.


15-) Yetiymen zâ makrebetin;

Yakınlığı olan yetime (yemek yedirmektir). (A.Hulusi)

15 - Yakınlığı olan bir yetîme. (Elmalı)

Yetiymen zâ makrebe mesela yakını olan bir yetimi.


16-) Ev miskiynen zâ metrebeh;

Yahut toprağa uzanıp kalmış yoksula yedirip doyurmaktır. (A.Hulusi)

16 - Veya toprak döşenen bir miskîne. (Elmalı)


Ev miskiynen zâ metrebeh ya da yurtsuz yuvasız bir miskini, bir fakiri doyurmak, yurt yuva bulmak, barınak olmak, sığınak olmak, ona el kol olmak.

Zâ metrebeh; Turab dan gelir aslında. Topraktan başka yatacak yeriş olmayan manasına gelir. Zâ metrebeh. Topraktan başka yatacak bir yeri olmayan evsiz barksıza ev bark olmak, korunak olmak, sığınak olmak.


17-) Sümme kâne minelleziyne amenû ve tevâsav Bissabri ve tevâsav Bilmerhameh;

Sonra da iman eden, birbirlerine sabrı yaşamayı tavsiye eden ve merhameti tavsiye eden kimselerden olmaktır. (A.Hulusi)

17 - Sonra olmadı o iman edip de sabra vasiyetleşen ve merhamete vasiyetleşenlerden. (Elmalı)


Sümme kâne minelleziyne amenû ve tevâsav Bissabri ve tevâsav Bilmerhameh sonra iman edenlerden olmak ve sabrı ve merhameti tavsiye etmek.

Burada ki sonra ya, ilginçtir te’vil etmiş müfessirlerimiz. Sümme; terahi içindir. Yani zamanda sonralık ifade eder. Ama yok, burada rütbede ifade eder diye bir te’vil getirmişler. Çünkü iman başa gelmeliydi demişler. Yani imandan önce köle azad etmekten bir boynu kölelikten kurtarmaktan, yetimi doyurmaktan, miskini gözetmekten ve topraksıza, evsize, barksıza barınak olmaktan söz ediyor ayet. Ondan sonra da iman geliyor.

Hiç gerek yok te’vile diyorum, hiç gerek yok. Olduğu gibi kalmalı o edat, sümme edatı. Çünkü ..hüden lil muttekıyn. (Bakara/2) muttakiler için bir hidayettir. Diyen ayetiyle aynı şeyi söylüyor. Hidayetten önceki muttakilik nedir, takva nedir diyeceksiniz. Hidayetten önceki takva işte burada geçenlerdir. İmandan önce sayılanlardır. Bir boynu kölelikten kurtarmaktır, bir yoksulu doyurmaktır, bir yetimin göz yaşını silmektir, bir açı doyurmaktır, evsize barksıza ev bark bulmaktır. Yani insanların problemlerine çözüm bulmaktır. Allah’ın kullarına şefkat göstermek, merhamet göstermektir. Çünkü imanın zemini ahlaktır. Hidayetten önceki takva sorumluluk ahlakıdır. Vicdansız iman olmaz diyor bu ayetler.

Evet, vicdansız iman olmaz. Elbette ki tüm salih amellerin temeli imandır. Bunu hiç kimse tartışmaz ve tartışamaz. Ama bu ayetlerin söylediği şey bambaşka bir şey. Ey Mü’min sadece imanım var diyerek kurtulacağını sanma. İman seni toplumsal problemleri çözmeye götürmeli, sana yük yüklemeli, imanı yüklediği yükü taşımalısın iman seni sorumluluk ahlakına götürmeli. Sorumluluk ahlakı vermiyorsa bir iman o iman kalpte hükümdar değil, kalpte mahkumdur. Kalbini o imana zindan etmişsin demektir diyor bu ayetler.

İbrahim Nebi, bilenler vardır keremiyle, zekâsıyla ünlü bir zât!. Sofrasında kimse olmadan boğazından bir
lokma geçmezmiş.
Bir akşam yine sofrasını kurmuş. Gelen olmamış, yalnız kalmış. Rabbine yakarmış:
"Yarabbi! Yine sofram boş kaldı! Ne olur bir misafir yolla soframa"
İbrahim'in duasını kabul etmiş Cenâb-ı Hak. Derken biraz sonra birisi seslenmiş dışardan.
"Kimse var mı burada?"
Hemen fırlamış yerinden İbrahim, kapıyı açmış. "Hoşgeldin," demiş, "Buyur. Tanrı misafiri eyvallah. Gel, otur"
Oturmuşlar, ne varsa sofraya konmuş. "Bismillah" demiş, elini uzatmış İbrahim Nebi. Adam da elini uzatmış, oradan ekmek koparmış.
"Aaa!" demiş İbrahim, "Besmele çek! Allah'ın adını an! Bu nimeti bize veren Allah!"
Yaşlı, sakalları göbeğine düşmüş ihtiyar, "Ben", demiş, "Tanımam senin rabbini. Kimdir o?"
İbrahim aleyhisselâm; "Olmaz!" demiş. "Bana Allah'ın verdiği bu rızkı, O'nu tanımayan, O'nu reddeden birine nasıl veririm?"
"Peki öyleyse," demiş, kalkmış adam. Dışarı çıkmış, giderken vahiy gelmiş İbrahim'e:
"Ya İbrahim! Beni inkâr eden o kulumu ben yüz senedir yaşatırım, rızkını veririm, bir kere kapımdan kovmadım da; sen nasıl benim kulum olarak onu geri çevirirsin!"
Hemen fırlamış yerinden, koşmuş.
"Aman!" demiş, "Gel! Hata ettim. Senin yüzünden Rabbimden azar işittim."
"Hayır ola!" demiş adam, "Ne oldu?"
"Benim Rabbim buyurdu ki:  'Ben, yüz senedir o kulum beni tanımadığı halde  onun rızkını veririm de, sen kim oluyorsun onu kapından, sofrandan geri çeviriyorsun! Gözünü seveyim," demiş, "Gel otur soframa, paylaşalım seninle."
"Senin Rabbin mi dedi?" demiş.
"Senin Rabbin büyük, yüce bir Rabmış!. Ben de iman ettim senin Rabbine!" (Kaynak: Anonim)]


18-) Ülâike ashâbülmeymeneh;

İşte bunlar ashab-ı meymenedir (sağ ashabı; saîdler). (A.Hulusi)

18 - Ki onlardır işte meymenet sahipleri (Ashabı meymene). (Elmalı)


Ülâike ashâbülmeymeneh işte böyleleridir vicdan sahibi olanlar. El meymeneh; Yünnadan gelir, uğur, bereket, sağ demektir. Aslında el yemin sağ demektir. Sağduyu deriz biz. Sağ duyu vicdandır aslında. Fakir de oradan yola çıkarak, bu çağrışımlardan yola çıkarak Ülâike ashâbülmeymeneh işte böyleleridir vicdan sahipleri şeklinde çevirdim.


19-) Velleziyne keferu BiâyâtiNA hüm ashâbülmeş'emeh;

İşaretlerimizi inkâr edenler ise, onlar ashab-ı meş'emedir (sol ashabı; şakîler). (A.Hulusi)

19 - Âyetlerimize küfr edenler ise onlardır işte: Şeâmet sahipleri (Ashabı meş'eme). (Elmalı)


Velleziyne keferu BiâyâtiNA hüm ashâbülmeş'emeh Meymene’yi vicdan sahipleri diye çevirince meş’eme yi de vicdansızlar diye çevirmek gerekiyordu onu da öyle çevirdik. İnkarda direnenler, ısrar edenler ise vicdansız olanların ta kendileridir. Vicdansız olan kafirlerin ta kendileridir. Kafirler vicdansızlardır diyor.


20-) 'Aleyhim narun mu'sadeh;

Onlar ateşe kapatılıp kilitlenmişlerdir! (A.Hulusi)

20 - Üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacak. (Elmalı)


'Aleyhim narun mu'sadeh Evet, onların üzerine yakıcı, kavurucu bir ateş, akıl sır ermeyen bir ateş güdümlenmiştir. Mu’sadeh; isad. El isad; bir şeye güdümlenmek manasına gelir. Onlara cehennem güdümlenmiştir. Onlar cehennemden kaçsa da cehennem onların üstüne güdümlü füze gibi gelecek, içinde oturacaktır.

HafızanAllahu ve ıyyaküm. Rabbim sizleri ve bizleri muhafaza kılsın. Rabbim Akabe yi aşanlardan, zor yokuşu geçenlerden, dizinde dermen olanlardan, imanının yüreğinde bir mahkum değil, imanı, beden ülkesinin başkenti olan yüreğinde hakim olanlardan kılsın.


Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.

Beled suresinin sonu
          Beled suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder