27 Haziran 2014 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. MÜTAFFİFİN SURESİ (10-19)(188-B)c



b sayfasından devam



20-) Kitabun merkum;



Merkum (silinmesi {İngilizce'de; erase} sözkonusu olmayan) bir kayıttır! (A. Hulusi)



20 - Terkıym olunmuş bir kitab. (Elmalı)





Kitabun merkum aynısı, yukarıdaki 9. ayetinin aynısı yine 20. ayette de geldi. Sayısal değerlerle korunmuş bir kayıttır. Yani kötü kayıtlar cehennemde sayısal değerlerle, daha doğrusu bunun karşılığı şu; Hiç kimse bu kaydı bozamayacak. Bu kaydı bozmak mümkin değil. Yani şöyle düşünmeyin; Kayırt eskimiştir nasıl olsa, yani dura dura mutlaka bayatlamıştır, başına bir hal gelmiştir, 15 – 20 sene veya 300 – 500 sene geçince artık o kötü sahneleri göstermez olur. Dolayısıyla ahirete de artık kaydından kurtulmuş olurum falan diye düşünmeyin. Burada aslında zımnen bu söyleniyor.





21-) Yeşheduhul Mukarrebun;



Ona mukarrebûn (kurbiyet ehli - tecelli-i sıfat nasiplileri) şahit olur. (A. Hulusi)



21 - Ki ona mukarrebîn şahit olurlar. (Elmalı)





Yeşheduhul Mukarrebun onu, Allah’a yakın olanlar izleyebilir. O kaydı Allah’a yakın olanlar izleyecek. Yeşheduhu; Yani müşahit derler TV izleyicisine günümüz Arapçasında. Dolayısıyla onu Allah’a yakın olanlar izleyecekler.





22-) İnnel Ebrare Lefiy na'ıym;



Muhakkak ki Ebrâr, elbette Nimet cenneti içindedir. (A. Hulusi)



22 - Haberiniz olsun ki ebrar muhakkak bir naîm içindedir. (Elmalı)





İnnel Ebrare Lefiy na'ıym iyiler, sonsuz nimetler diyarında bulunacaklar. İyiler iyiliklerinin karşılığını görecekler. İyiler iyiliği kum kadar yaptılar, Allah’ta onlara karşılığını Allah’ça verecek.





23-) 'Alel'erâiki yenzurun;



Koltuklar üzerinde nazar ediyor oldukları hâlde. (A. Hulusi)



23 - Erîkler üzerinde nezaret ederler. (Elmalı)





'Alel'erâiki yenzurun cennet divanları üzerinde birbirlerine bakacaklar erike tekili. ‘erâik. Gelin karyolası demektir. Yani gelin ve damat karyolaları üzerinde birbirlerine bakacaklar.





24-) Ta'rifu fiy vucûhihim nadretenna'ıym;



Yüzlerinde, o nimetlerin parıltısını tanırsın. (A. Hulusi)



24 - Yüzlerinde naîmîn revnakını tanırsın. (Elmalı)





Ta'rifu fiy vucûhihim nadretenna'ıym yani cennette rabbimiz onları en güzel halleriyle misafir edecek demiyorum, çünkü rabbimizin dünyada misafiriyiz, cennette ise varis sahibiyiz. Asıl sahipliğimiz orada başlayacak. Ahirette mülkiyet var ama dünyada emanet var. Evet, emanet olan geri alınacak, mülkiyet olan geri alınmayacak. Bu böyle. Rabbim hepimizin akıbetini cennet etsin inşaAllah.



Ta'rifu fiy vucûhihim nadretenna'ıym yüzlerinde sonsuz mutluluğun tarifsiz parıltısını göreceksin. Sonsuz mutluluğun. fiy vucûhihim nadretenna'ıym sonsuz mutluluğun tarifsiz parıltısı.





25-) Yüskavne min rahıykın mahtum;



Mühürlenmiş (korunmuş) hâlis bir şaraptan içirilirler. (A. Hulusi)



25 - Onlara öyle bir rahîktan sunulur ki mahtum. (Elmalı)





Yüskavne min rahıykın mahtum kişiye özel tarifsiz bir içki ikram edilecek. Kişiye özel tarifsiz bir içki diyor. Yüskavne; Su zahmet çekecek kendini sunacak. Aslında yeşrabune; suya ulaşan kişinin suyu içmesine denir, yüskavne suyun, su içenin ayağına gelmesine denir. Onun için essükya daha farklıdır, yani şürpten farklıdır. Şürp; suyun ayağına gidip suyu içmek, üska ise su ayağınıza gelip zahmet çekmeden kendini size içirmesi. Nasıl olacak? Cenneti tarif ne mümkün, burada anlayamayız ki biz bunu. Ancak ölünce göreceğiz İnşaAllah. Onun için görseydik ölürdük, görseydik yaşayamazdık.



Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a'yün. (Secde/17) orada mü’mini bekleyen göz kamaştırıcı nasıl sürprizlerin beklediğini kimse bilemez, tahayyül dahi edemez. Hani efendimiz öyle tefsir ediyordu ya bu ayeti: Adettü ibadüssalihıyn salih kullarım için cennette öyle güzel nimetler hazırladım ki mâ lâ 'aynun re'et hiçbir göz görmedi. Ve lâ üzünün semi’at hiçbir kulak işitmedi ve lâ hatara 'alâ kalbi beşerin Hiçbir beşerin aklına öylesi gelmedi. Ne diyelim şimdi. Sözün bittiği yer.





26-) Hıtamuhu misk* ve fiy zâlike elyetenafesilmütenasifun;



Onun hitamı (sonu) misk'tir... Yarışanlar işte onda yarışsınlar! (A. Hulusi)



26 - Hıtamı misk, işte ona imrensin artık imrenenler. (Elmalı)





Hıtamuhu misk onu içtikten sonra geriye misk kokusu hissedilecek. Yani onun sonu mistir ve fiy zâlike elyetenafesilmütenasifun işte bu nedenle yarışmak isteyenler ille de yarışacaklarsa artık bu uğurda yarışsınlar. Ey insanoğlu, bir şey uğruna yarışmak mı istiyorsun. Dünya da hep yarışıyorsunuz, mal yarışı yapıyorsunuz, şöhret yarışı yapıyorsunuz, para yarışı yapıyorsunuz, yani bir şey yarıştırıyorsunuz. İlla, evlat yarıştırıyorsunuz, onun evladı benimkinden tahsilli, benimki daha iyi olacak, onun şöhreti benimkinden şöyle. Eğer ille de yarışacaksanız size bir yarış alanı göstereyim. Nedir o? Cenneti elde etmek için yarışın. Bundan daha güzel yarış mı olur.



Aslında rabbimiz daha ne desin münamese; nefislerin nefasette yarışması. Hasetçi kemâle düşmandır. Münafis ise kemâle aşıktır. Onun için hasetçiden farklıdır münafis. Yani münafis kemâle aşık olduğu için koşar, Hasetçi ise başkası sahip olmasın diye koşar. Birincisi bedduadır hasetçinin hasedi, münafisin yarışması ise duadır.





27-) Ve mizacuhu min tesniym;



Onun karışımı Tesnîm'dendir. (A. Hulusi)



27 - Hem mizacı Tensîmden. (Elmalı)





Ve mizacuhu min tesniym onun katkı maddesi cennetin zirvesinden dolacak. Allahuekber..! Bir de katkı maddesi var. Demek ki sâbikuna içirilen değil bu. Katkı maddesi katılacağına göre iyilere verilecek. Bir de iyilikte ileri gidenler var. hani yarışın dedi ya? Yarışın iyilikte?





28-) 'Aynen yeşrebu Bihel Mukarrebun;



Mukarrebûn olarak kendisini içtiği bir kaynaktır! (A. Hulusi)



28 - Bir çeşme ki mukarrebîn onunla içerler. (Elmalı)





'Aynen yeşrebu Bihel Mukarrebun Allah’a yakın olanların içtiği bir kaynaktan dolacak.



Ha..! burada iki zümreden bahsediliyor aslında. Yani iki ayrı cennet var, iki ayrı cennetlik var. Cennetliklerden bir kısmı öyle zirvede olacaklar ki, onlar ondan içecekler zaten, cennetin en yükseğinde ki pınardan. Ama ötekilere de o pınardan katkı maddesi olarak onların içeceğine katılacak. Burada böyle diyor.





29-) İnnelleziyne ecremu kânu minelleziyne amenû yadhakûn;



Muhakkak ki o suç işleyenler iman edenlere gülerlerdi. (A. Hulusi)



29 - Evet, o cürüm işleyenler iman edenlere gülüyorlardı. (Elmalı)





İnnelleziyne ecremu kânu minelleziyne amenû yadhakûn ne var ki günah bataklığına gömülmüş olanlar, bir zamanlar iman edenlere gülerlerdi, onlarla dalga geçerlerdi. Yani; seninkine bak, karada gemi yapıyor derlerdi. Seninki ne kadar da Müslüman derlerdi. Sofuya bak derlerdi, ipten kazıktan çıkmış dünyayı bu bağlayacak derlerdi. Sen mi kurtaracaksın anam derlerdi. Gel derlerdi bir kerecikten bir şeycikler çıkmaz derlerdi. Ve bak, bak, bak daha bizim işlediğimiz günahı ömründe hiç işlememiş diye dalga geçerlerdi ya. İşte onlar ne olacak?





30-) Ve izâ merru Bihim yeteğamezun;



Onlara rastladıklarında, birbirlerine göz kırparlar, alay ederlerdi. (A. Hulusi)



30 - Ve onlara uğradıkları zaman birbirlerine göz kırpıyorlardı. (Elmalı)





Ve izâ merru Bihim yeteğamezun ve ne zaman onlara rastlasalar, karşılaşsalar kaş göz ederlerdi dünyada. Seninkine bak, yine sofuluk yapıyor, seninkine bak yine karada gemi yapıyor. Yani günah denizinde bir sevap adası olanı hep böyle küçümserler dalga geçerlerdi. Tıpkı Nuh kavminin Hz. Nuh ile geçtiği gibi.





31-) Ve izenkalebû ilâ ehlihimunkalebû fekihiyn;



Kendi ehillerine (ailelerine, yandaşlarına) döndüklerinde, keyiflenmiş mutlu dönerlerdi. (A. Hulusi)



31 - Ve evlerine döndükleri zaman zevk alarak dönüyorlardı. (Elmalı)





Ve izenkalebû ilâ ehlihimunkalebû fekihiyn kafadarları arasına döndüklerinde de keyifle yaptıkları çirkinliği, terbiyesizliği anlatırlardı. Yani sevap adalarıyla dalga geçtik, sevap adalarını kirletmeye çalıştık derlerdi.





32-) Ve izâ raevhüm kalu inne haülâi ledâllun;



Onları (iman edenleri) gördüklerinde: "Muhakkak ki bunlar, elbette sapkınlardır" derlerdi. (A. Hulusi)



32 - Ve onları gördükleri vakit ha, işte bunlar sapıklar diyorlardı. (Elmalı)





Ve izâ raevhüm kalu inne haülâi ledâllun iman edenleri gördüklerinde onlar derlerdi ki; İşte bunlar var ya bunlar, sapıtmışlar derlerdi. Kendileri sapık oldukları halde, kendi sapıklıklarını itiraf etmek yerine doğru yolda gidenleri sapık ilan ederlerdi. Kendileri doğru yola gelmek yerine, doğru yolda gidenleri yamuk ve yanlış olarak tanıtırlardı. Böyle işlerine gelirdi.





33-) Ve ma ursilu 'aleyhim hafizıyn;



Hâlbuki onlar (iman edenler) üzerine koruyucular olarak irsâl olunmadılar! (A. Hulusi)



33 - Halbuki üzerlerine gözcü gönderilmemişlerdi. (Elmalı)





Ve ma ursilu 'aleyhim hafizıyn ne ki onlar mü’minlerin inancına müfettiş olarak gönderilmediler. Haydi böyle tercüme edeyim. Evet, onlar mü’minlerin inancının müfettişi olarak mı gönderildiklerini sanıyorlar kendilerine. Ki onların inançlarını değerlendiriyorlar. Böyle olmadıkları halde inanç müfettişliğine girişirlerdi. Kendileri sapık oldukları halde doğru yolda gidenleri sapık ilan ederek.





34-) Felyevmelleziyne amenû minelküffari yadhakûn;



Bu süreçte de iman edenler, o gerçeği reddeden o perdelilere gülüyorlar! (A. Hulusi)



34 - İşte bugün de iman edenler kâfirlere gülecekler. (Elmalı)





Felyevmelleziyne amenû minelküffari yadhakûn artık bugün iman edenler, küfre gömülüp gidenlere gülecekler işte. Bir gün gelecek ahirette iman edenler de o küfre gömülüp gidenlerin orada ki acıklı ve komik haline, gülünç haline gülecekler. Kim gülünçmüş bakalım, kim kâr etmiş, kim zarar etmiş, kim akıllıymış, kim ahmakmış. Yani Allah’a sırtını dönen mi, Allah’a yüzünü dönenmi. Allah’ın emrine teslim olan mı, Allah’ın emrinden kaçan mı. Kimmiş işte asıl orada kimin gülünç olduğu ortaya çıkacak.





35-) 'Alel erâiki yenzurun;



Koltuklar üzerinde nazar ediyor oldukları hâlde. (A. Hulusi)



35 - Erîkler üzerinde nazar edecekler. (Elmalı)





'Alel erâiki yenzurun ve onlar orada cennet divanlarında birbirlerine bakacaklar. Veyahutta; rablerine bakacaklar. Böyle de çevrilebilir.





36-) Hel süvvibelküffaru ma kânu yef'alun;



Hakikati inkâr edenler yaptıklarının sonucunu yaşıyorlar mı işte böyle! (A. Hulusi)



36 - Nasıl kâfirler ettiklerinin cezasını buldular mı? (Elmalı)





Hel süvvibelküffaru ma kânu yef'alun evet, nasıl? Şöyle bu son ayeti çarpıcılığını Türkçeye yansıtacak şekilde çevirmek istiyorum; Küffar, küfre gömülüp gidenler yapa geldiklerinin sevabına nail olmuşlar mı bakalım. Evet, hani dalga geçiyorlardı ya, rabbimizde ironik bir hitapla onlara hitap ediyor. Yaptıklarının sevabına nail olmuşlar mı. Nasıl, bugün nasıllar. oradaki sevap kinayeten tabii ki ince bir orada ironi var. Yani onlar müminlerle dünyada nasıl dalga geçtilerse, ahirette öyle bir hale girecekler ki herkes onlarla dalga geçecek.



Rabbim dünyada da ahirette de halimizi iyi hal etsin. Rabbim dalga geçilecek bir halle huzuruna çıkarmasın. Rabbim cennete layık bir ömür yaşatsın, cennetini buldursun, ebediyen yüzümüzü güldürsün inşaAllah.





Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn



Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.





Mutaffifin suresinin sonu.
         Mutaffifin suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder