27 Haziran 2014 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. MÜTAFFİFİN SURESİ (01-09)(188-B)a



 

Mutaffifin suresi. Mutaffifin tatfif (Alırken dolgun, verirken eksik ölçmek.) mastarı aslında yolsuzluk yapanlar manasına geliyor. El mutaffifin. Tatfif; yolsuzluk diye çevirebiliriz. Aslında yontmak, kesmek. Tatfif; takfiğ dir, kısaltmak, kesmek. Hani nalıncı keseri diye bir tabir kullanılır ya Türkçede, kendine yontmak. Zaten sure de o gelecek kendine yontan mantığı ele alacak.

Surenin zamanı ihtilaflı, İbn. Mes’ud ve şakirtleri Mekke de indiğini söylüyorlar, İbn. Abbas ve şakirtleri Medine de indiğini söylüyorlar. Hatta bir üçüncü görüş daha var, onlar da Kelbî ve Cabir Bin Zeyd yolda, Mekke Medine arasında indiğini söylüyorlar. Ama surenin üslubuna, surenin belağatına, surenin konumuna ve konusuna baktığımızda Mekki surelerde ki özelliği görüyoruz. Dolayısıyla bu mutraffifin suresini Mekke de ki son sure olarak görmemizde hiçbir mahsur yok.

Surenin konusu yolsuzluğu ret. Bugünün dünyasının da en büyük problemlerinden biri olan yolsuzluğa ilişkin bir sure var Kur’an da. Çok ilginç değil mi. Yani yolsuzluk yapanlara ilişkin bir sure var Kur’anımızda demek ki yolsuzluk problemi insanoğlunun kadiym zaaflarından kaynaklanıyor ve tabi ki adalete davet emrediliyor surede, hesap günü uyarısı yapılıyor. Yani yolsuzluk yapanlar, sizin defterinizi Allah tutuyor. Yolsuzluğunuza yer yüzünde kılıf bulabilirsiniz da, Allah’a hesap gününde ne kılıf bulacaksınız. Bu sure aslında bunu söylüyor. Bu özetten sonra suremize geçelim.

[Ek bilgi; Medine'ye hicret edilince, orada da Yahudi tüccarları ticaret hilelerinde becerikli idiler. Ashabı kiram ticaret konularına İslâmî bir yaklaşımla el atınca, dürüst bir ticaret başladı. Piyasada güven sağladılar. Ekonomi ve para gücü giderek onların eline geçti. Artık ayet ve hadislerle yapılan yeni ekonomik düzenlemelerde, hilekarların güç kazanmasına imkan bırakılmıştı. Ayetlerde söyle buyrulur:
"Ölçüyü ve tartıyı adâletle yapın" (En'âm,152).
"Bir şeyi ölçerken tam ölçün, tartarken de doğru teraziyle tartın" (İsrâ,35).
Cenâb-ı Hak, ölçü ve tartıda hile yapmaları sebebiyle Şuayb peygamberin kavmini helak et-mistir. Âhirette karşılaşılabilecek sıkıntı için de; "Yoksa onlar, büyük bir gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?" buyrulur.
Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre; Hz. Peygamber bir gün pazar yerinden geçerken, elini bir zahire yığının içine sokmuş, alt kısmının ıslak olduğunu görünce sebebini sormuştur. Satıcının; yağan yağmurun ıslattığını söylemesi üzerine söyle buyurmuştur: "Bu ıslaklığı herkesin görmesi için zahirenin üzerine çıkarman gerekmez miydi? Hile yapan benden değildir" (Müslim, İman,164; Ebu Davud, Buyu,50) (Basâirü-lKur’an Ali Küçük)]



Rahman, Rahıym olan. Özünde merhametli, fiilinde, ef’alinde, davranışında, yaratışında, muamelesinde merhametli Allah adına.


1-) Veylün lilmutaffifiyn;

Vay hâline ölçü ve tartıyı tam yapmayanların! (A. Hulusi)

01 - Veyl o mutaffifîne. (Elmalı)


Veylün lilmutaffifiyn yolsuzluk yapanlara yazıklar olsun, lanet olsun. Vay gele onların başına. Kendine yontanlara, haksızlık yapanlara eksik ölçüp tartanlara, yamuk ölçüp tartanlara, yamuk bir bakış açısıyla ölçüp tartanlara, yamuk bir akılla ölçüp tartanlara. Yamuk bir tasavvurla ölçüp tartanlara.

Neden geldik buraya? Çünkü burada ki mutaffifin maddi olana indirgenemeyecek kadar geneldir. Yani ille de fiili ölçülebilir ve tartılabilir, ticarette yapılan noksanlıklara ve ticarette yapılan yolsuzluklara hasredilemez, tahsis edilemez. Asıl yolsuzluk insanın zihnindedir. Çünkü zihnindeki kilo ve zihnindeki metre bozuksa, elindeki kilo ve elinde ki metrenin tam olması ne işe yarar. Zihninde ki bozukluğu eline yansıtır. En azından tartarken malı terziye hızlıca atar ki oradan 20 gr. 30 gr. Çalayım diye. Bu aslında ki zihindeki yamukluğun ele yansımasından başka nedir ki?

Ama ben en zararlı, en zarar verici yontmanın, yolsuzluğun, haksızlığın, yanlış ölçme ve tartmanın mallarda alınıp satılan emtiada olduğu kanaatinde değilim. Çünkü bizim şerefimiz, bizim değerimiz, bizim onurumuz, bizim haysiyetimiz, bizim paramızdan daha değerli olmalı. Öyle görmeliyiz.

Peki ya haysiyetimizi değerlendirirken haksızlık yapanlar? Ya şerefimize yönelik haksızlık yapanlar, yanlış tartanlar bizi değerlendirirken yanlış ve eksik ölçenler. Eksik teraziyi kullananlar, yamuk ölçenler. Cebimizdeki parayı çalmaları mı bizi daha üzer, yoksa onurumuzu ve şerefimizi çalmaya kalkmalarımı.

Demek ki Veylün lilmutaffifiyn nin kapsam alanı çok daha geniş, ticari olana indirgenemeyecek kadar geniş ve asıl bizce burada tasavvurda ki ve akılda ki yamukluğa dikkat çekiliyor. Çünkü içinde ki kilo ve metre 80 cm ise bir insanın eline 100 cm lik bir metre, bin gr.lık bir kilo verseniz de yamuk ölçer. Çünkü yamukluk içinde. İçindeki yamukluğu düzeltmeden elinde ki yamukluğu, içindeki yamukluğu düzeltmeden işindeki yamukluğu düzeltemezsiniz. İçindeki yamukluğu düzeltmeden terazisindeki yamukluğu düzeltemezsiniz. Tasavvurunda ki yamukluğu düzeltmeden ticaretindeki yamukluğu düzeltemezsiniz. İşte bu kapsam içerisinde anlarsak doğru anlamış oluruz.


2-) Elleziyne izektalu 'alenNasi yestevfun;

Onlar ki, insanlardan haklarını tam ölçüyle alırlar da; (A. Hulusi)

02 - Ki nâs üzerinden kendilerine ölçtükleri zaman tam basarlar. (Elmalı)


Elleziyne izektalu 'alenNasi yestevfun kendileri başkalarından alacaklar diyelim değil mi. ‘alennas İnsanlardan alacaklı oldukları zaman yestevfun isterler ki tam adalet yapsın, adilce versin, hiç noksansız versin hakkımızı isterler. İlginç bir tahlil değil mi? En hırsızını bile aldatılmayı arzu ederken göremezsiniz. Ama sen başkalarını aldatıyorsun? Hayır o herkesi aldatsın ama hiç kimse onu aldatmasın. Beni aldatsın, yar bana bir aldatıcı..! diye gezen duydunuz mu? Gördünüz mü? Var mı, olabilir mi öyle. En hırsızı, en soyguncusu, en üçkağıtçısı affedersiniz bile hayır aldanmak istemez. Hep aldatmak ister.

Neden? İşte fıtratın aslında Allah tarafından nakşedildiğinin bir göstergesi bu. Çünkü aldatmak kötüdür. Kimse kendisine kötülük yapılmasını istemez. İnsanoğlu fıtraten onun için iyidir, iyilik ister. İnsanoğlunun fıtraten kötü olduğunu ispatlamak için kendisine kötülük yapılmasını insanın istemesi lazım. Böyle bir tür bulduğumuzda insanoğlunun özü itibarıyla kötü olduğu sonucuna varabiliriz. Yoksa varamayız.


3-) Ve izâ kâlûhüm ev vezenuhüm yuhsirun;

Onların (hakkını vermeye gelince) ölçtüklerinde eksiltirler! (A. Hulusi)

03 - Onlara ölçtükleri veya tarttıkları vakit ise eksiltirler. (Elmalı)


Ve izâ kâlûhüm ev vezenuhüm yuhsirun fakat başkaları için ölçüp tarttıkları zaman hile yaparlar. Yuhsirun; azaltırlar, eksiltirler, sahtekarlık yaparlar. Nalıncı keseri gibi kendilerine yontarlar.


4-) Elâ yezunnu ülâike ennehüm meb'usûn;

Bunlar kendilerinin (ölümü tatmanın akabinde) bâ's olunacaklarını zannetmiyor mu? (A. Hulusi)

04-5 - Zannetmez mi bunlar ki büyük bir gün için ba's olunacaklar? (Elmalı)


Elâ yezunnu ülâike ennehüm meb'usûn dikkat, onlar, işte bu tipler diriltilmeyeceklerini mi zannediyorlar. Yan, bir daha yeniden diriltilmeyecekleri zannıyla mı böyle yapıyorlar. Buradan çıkardığımız şey nedir? Aslında şudur Bir insan ahirete iman etmiyorsa ancak başkalarını aldatma konusunda bu kadar iştahlı olabilir. Yine çıkardığımız sonuç şudur; Dünyada ki ahlaksızlık, üç kâğıt, soygun, vurgun, yolsuzlukların tamamının zemininde ahirete görür gibi bir imanın olmaması yatıyor. Yani bu meseleyi kökten çözmek istiyorsa insanoğlu, ahirete görür gibi iman etmeyi sağlamalı.

Evet, yaratan rabbimiz insanı biliyor, bildiği insanı da böyle bildiriyor. İnsan bize tefsir ediliyor. Burada tefsir edilen aslında ayet değil, ayetin tefsir ettiği insan. Allah’ın yarattığı insanı, Allah kelâmıyla tefsir ediyor. Çünkü Elâ ya'lemu men halâk. (Mülk/14) yaratan yarattığını bilmez mi. İşte böyle.


5-) Liyevmin 'azıym;

Aziym bir süreç için. (A. Hulusi)

04-5 - Zannetmez mi bunlar ki büyük bir gün için ba's olunacaklar? (Elmalı)


Liyevmin 'azıym yani tekrar diriltilmeyeceğini mi zannediyor o, bu tip. Öyle bir gün ki Liyevmin 'azıym dehşetli bir günde hesaba çekilmeyeceğini mi zannediyor. Veya dehşetli bir günde hesaba çekilmek için tekrar diriltilmeyeceği zannında mı bulunuyorlar. Evet,


6-) Yevme yekumunNasu liRabbil'alemiyn;

Rabb-ül âlemîn için insanların kıyam ettiği süreç! (A. Hulusi)

06 - O gün ki nâs rabbülâlemîn için kıyam edecekler. (Elmalı)


Yevme yekumunNasu liRabbil'alemiyn o gün insanlık, en Nas; insan türü, insan soyu Alemlerin rabbinin huzuruna çıkarılır. Yani Allah’ın huzuruna. Hakimi Allah olan bir mahkeme düşünün. Hakimi Allah, şahidi peygamberler ve sanığı insanoğlu. Böyle bir mahkemede delil karartmak ne mümkün. Böyle bir mahkeme de yalan şahit bulmak ne mümkün. Böyle bir mahkemede yalan söylemek ne mümkün. Elyevme nahtimü alâ efvahihim ve tükellimüna eydiyhim ve teşhedü ercülühüm Bimâ kânu yeksibûn. (Yasin/65) o gün ağızlarını bantlarız bize elleri konuşur, ayakları şahitlik yapar yaptıkları hakkında. Eliniz ayağınız sizin şahidiniz olduktan sonra siz nasıl hilafı hakikat beyanında bulunabilirsiniz ki. Elimiz bizi yalanlar o zaman. O zaman dilimiz bizi yalanlar. O zaman hücrelerimiz bizi yalanlar. Gözümüz, peki biz gözümüzü yalanlayabilecek miyiz? Gözüm yalan söylüyor ya rabbi, elim yalan söylüyor ya rabbi, ayağım yalan söylüyor ya rabbi. Bu mümkün mü? Evet, işte bunu hatırlatıyor.


7-) Kellâ inne Kitabel füccari lefiy sicciyn;

Hayır (asla)! Muhakkak ki füccar (Hak'tan sapanlar)'ın kayıtları elbette siccîn'dedir! (A. Hulusi)

07 - Hayır hayır: çünkü fâcirlerin yazısı siccîndedir. (Elmalı)


Kellâ Yo..! Burada dur. Artık yeter. Artık böyle yapmayın. Nalıncı keseri gibi kendinize yontmayın, yolsuzluk yapmayın. Hem insanlara tartarken, ölçerken insanların şeref ve haysiyetlerini, değerlerini kıymetlerini kıymetlendirirken, insanlar hakkında hüküm verirken. Hem mal melal satarken, yicaret yaparken, yani hangi konuda olursa olsun bir ölçme ve değerlendirme yapıyorsanız bunu adil olarak yapınız, zalimce yapmayın. Bu yeter artık bunu yapmayın.

inne Kitabel füccari lefiy sicciyn evet, ilginç bir noktaya getirdi. Günah bataklığına gömülenlerin kaydı sicciyn de arşivlenecek. inne Kitabel füccari lefiy sicciyn boğazına kadar günaha gömülmüş, füccar bu. Facirden daha öte bir şey. Fücur günah işlemek, facir günah işleyen. Ama füccar; günahı hayat tarzı haline getiren, yan hayatını günaha dönüştüren. İşte böyle birinin sicili, böyle birinin kaydı sicciynde olacak. Neymiş sicciyn?


8-) Ve ma edrake ma sicciyn;

Siccîn'i (ne olduğunu) sana bildiren nedir? (A. Hulusi)

08 – Bildin mi siccîn nedir? (Elmalı)


Ve ma edrake ma sicciyn sen sicciyn in ne olduğunu nereden bileceksin. Yani dirayetle bilemezsin, Allah haber verecek sen bileceksin. O zaman ilahi rivayetle bil.


9-) Kitabun merkum;

Merkum (silinmesi {İngilizce'de; erase} sözkonusu olmayan) bir kayıttır! (A. Hulusi)

09 - Terkıym olunmuş bir kitab. (Elmalı)


Kitabun merkum o sayısal değerlerle korunmuş bir kayıttır. Daha güzel çevirecek kelimeler bulamıyorum. Kitabun merkum Kitap, kayıt. Eşyanın kayıt tabiatını ifade eder. Merkum; rakamlanmış, sayısal değerlerle korunmuş bir kayıttır. Nasıl anlarsanız anlayın, ama bu ayeti anlama konusunda bu çağın insanı geçmiş çağların tümünün insanından daha şanslı olduğu bir gerçek, şimdi çok daha kolay anlayabiliriz. Sayısal değerlerle kayıtların yapıldığı, her türlü kaydın korunduğu, arşivlendiği günümüz dünyasında bu ayeti; tarihte ki herkesten daha iyi anlayabilecek bir konumda olduğumuz konusunda şahsen bu acizin bir tereddüdü yok.

Devam ediyor b sayfasına geçiniz.
Mutaffifin suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder