27 Haziran 2014 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. İNFİTAR SURESİ (01-09)(188-A)b



a sayfasından devam



1-) İzesSemâunfetaret;

Semâ yarıldığında, (A. Hulusi)

01 - Semâ çatladığı vakit, (Elmalı)


İzesSemâunfetaret es sema, yani gök tekil geldiğinde uzay diye çevirebiliriz. Daha önce de vurgulamıştım. Uzay çatlayan bir çekirdek gibi çatladığında. Yani çatlayan bir çekirdekten çıkan filiz gibi yeniden yaratılmaya başladığında. Çünkü fetara; bir çekirdeğin ağaca dönüşmek için ucunu çatlatıp içinden filizin çıkmasına denir. Filiz çıktı, filiz çıkmak için çatladı aslında. Onun için Lillâhi Fatıris Semavati vel Ard. (Fatır/1) Allah göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Yani bir tohumdan, bir çekirdekten bir ağacın çıkması gibi gökleri ve yeri çıkarmıştır, yaratmıştır manasına gelir. Onun için burada yeniden yaratılışın bir tek tohumdan nasıl başladığı ifade edilmekte.

Tekviyr in zıddı olduğunu daha önce söylemiştim, bir önceki sure. Belki mushafta Tekviyr suresi ile İnfitar suresinin arka arkaya gelmesinin sebebi de budur. Hem mushafta, hem nüzül sıralamasında İnfitar suresinin yeri 82. sıradır. Belki bunun da sebebi budur. Dolayısıyla biz İnfitar ile Tekviyr’i, yani dürülüş ve açılışı rahmanın nefesinin alınış ve verilişi, daha doğrusu veriliş ve alınışı olarak göreceğiz.


2-) Ve izelkevakibünteseret;

Gezegenler saçılıp dağıldığında, (A. Hulusi)

02 - Ve Yıldızlar döküldüğü vakit, (Elmalı)


Ve izelkevakibünteseret gezegenler, kevket; nücumdan farklı olarak, necm den farklı olarak gezegenlere denir. gezegenler serpilip saçıldığında. Yani bu saçılma parçalanma ve yok olma değil başlangıç olarak tefsir ettik, bunu tercih etmiştik biz. Yani bu surenin son saat değil ilk saate tekabül ettiğini söylemiştik ki bu bizim tercihimiz ve yorumumuz. Bu yorum üzerinden diğer ayetleri de anlayacak olursak yıldızlar yeniden serpilmeye başlandığında. Yani oluş, kâinatın oluşu yeniden başladığında, daha yıldızlar bebek iken, alem bebek iken bu kâinat daha yeni doğmuş bir bebek iken.


3-) Ve izelbiharu fucciret;

Denizler kaynayıp fışkırtıldığında, (A. Hulusi)

03 - Ve denizler akıtıldığı vakit, (Elmalı)


Ve izelbiharu fucciret denizler yeniden yükselip kabardığında yani kâinat daha bebek, denizler yeni oluşuyor, yer yüzü bebek. Bebek yeryüzünde yeni yeni oluşuyor denizler.

[Ek bilgi; Kıyamet sahneleri açıklanırken daha evvel Tekvir suresinde “denizler kaynatıldığı zaman” ifadesi geçmişti. Burada ise denizlerin kıyamet günündeki durumu “denizler yarılıp akıtıldığı zaman” diye açıklanmaktadır. İki açıklamayı beraber değerlendirirsek, kıyamet anında oluşan depremler nedeniyle yerkabuğu altındaki magmanın denizleri kaynatacağı, denizlerin yarılıp yataklarından taşarak karaları kaplayacağı ve hayat diye bir şey bırakmayacağı anlaşılmaktadır.
Bu ayetlerde ifade edilen olaylar şu ayetlerde de bulunmaktadır;
Ve o gün gökyüzü bulutlar ile yarılır ve melekler ardı arkasına indirilir.
İşte o gün gerçek hükümranlık, Rahman’a özgüdür. Kâfirler için ise o, pek çetin bir gün olmuştur.
Ve o gün, o zalim kimse ellerini ısırarak; “Eyvah, keşke elçi ile beraber bir yol tutsaydım!
Eyvah, keşke falancayı izdaş edinmeseydim.
Hiç şüphesiz bana geldikten sonra, beni Zikir’den o saptırdı. Ve şeytan insan için bir rezil edenmiş!” der. (Furkan/25- 29)
Sûr'a bir tek üfleme üflendiği,  yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o gün, “o olay” olmuştur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o gün dayanaksızdır. Melekler onun (semanın)  çevresindedirler. O gün Rabbinin Arşını da bunların fevkinde, Biten, (yok edilenlerin yerine getirilenler) taşır. (Hakka/16)
Sonra da gök yarılıp zeytinyağı gibi bir gül olduğu zaman... (Rahman/37)
Gökyüzü de açılıp kapı kapı oluvermiştir. Dağlar da yürütülüp serap oluvermiştir. (Nebe/19)
Gök bile onunla [o günün şiddeti ile] parçalanır. O'nun vaadi gerçekleşmiştir. (Müzzemmil/18)
Denizler kaynatıldığında… (Tekvir/6)(Hakkı yılmaz-Tebyinü-l Kur’an)]


4-) Ve izelkubûru bu'siret;

Ruhlar dünyalarından çıkartıldıklarında (evrensel gerçekliği fark ettiklerinde); (A. Hulusi)

04 - Ve kabirler deşildiği vakit, (Elmalı)


Ve izelkubûru bu'siret kabirler içini boşalttığında. Yeniden yaratılış, yani ba’sü ba’del- mevt; öldükten sonra diriliş. İman ettiğimiz o ölümden sonra diriliş. Allah’u alem mahşer başlıyor burada. kabirler içini boşalttığında mahşer başlıyor. Mahşer yeri yeniden düzenleniyor, rabbimiz haşr yerini yaratıyor yeniden.


5-) 'Alimet nefsün ma kaddemet ve ahharet;

Her nefs takdim ettiği (yapıp önceden gönderdiği) ve tehir ettiği (yapmadığı, sonraya bıraktığı) şeyi bilmiştir. (A. Hulusi)

05 - Bilir bir nefis: nedir takdîm ettiği ve tehîr ettiği? (Elmalı)


'Alimet nefsün ma kaddemet ve ahharet o zaman asıl bize öğüt olan tarafı burada, asıl söylemek istediği burada geldi. İşte o zaman insan, her can; nasıl çevireyim ma kaddemet ve ahharet i?öncelediğini niçin öncelediğini, ertelediğini de niçin ertelediğini bilecek. Bu çeviri yüreğime tam oturdu. Evet, neyi öncelediğini, neyi ertelediğini, bunu da niçin yaptığını bilecek.

Öyle değil mi? Şimdi bir şeyleri önceliyoruz, dünyayı önceliyoruz. Elbiseyi önceliyoruz, yiyeceği önceliyoruz, midemizin gıdasını önceliyoruz da ruhumuzun gıdasını erteliyoruz. Bedenimizin örtüsünü önceliyoruz da, kalbimizin örtüsünü erteliyoruz. Bizim dünyada ki komşumuzu önceliyoruz da ahirette ki komşumuzu erteliyoruz. Dünyada ki hatırımızı ve şöhretimizi önceliyoruz da ahirette ki hatırımızı ve şöhretimizi erteliyoruz. Dünyayı önceliyor, ahireti erteliyoruz. Nefsi önceliyor, ruhu erteliyoruz. İç güdülere öncelik veriyoruz da bilince öncelik vermiyor ve erteliyoruz. Dünyamıza öncelik veriyoruz da dinimize öncelik vermiyoruz. Çocuğumuzun okuluna öncelik veriyoruz, statüsüne öncelik veriyoruz, çocuğumuzun istikbali adıyla dünyevi geleceğini kuruyoruz ve inşa ediyoruz da ahiret istikbalini erteliyoruz. Acıktığımızda, karnımızın acıktığı zamanı biliyoruz da, aklımız ve ruhumuz acıktığı zaman iplemiyoruz.

İşte neyi önceleyip neyi ertelediğini, daha  doğrusu aslında öncelediklerinin öncelenmeye değer olmadığını, ertelediklerinin de ertelemeye gelmeyecek kadar önemli olduğunu insan işte o gün bilecek ama hiçbir yararı olmayacak. İş işten geçecek. Evet, bunu söylüyor aslında. Ve arkasından zirve ayet geliyor;


6-) Ya eyyühel'İnsanu ma ğarreke BiRabbikelkeriym;

Ey insan! Keriym olan Rabbine (Hakikatine, hakikatini bildiren bilgiye nankör olmaya) nasıl cüret ettin? (A. Hulusi)

06 - Ey insan! Ne mağrur etti seni o kerîm Rabbına? (Elmalı)


Ya eyyühel'İnsanu ma ğarreke BiRabbikelkeriym ey insanoğlu bu kadar cömert olan rabbine karşı seni böyle gururlandıran, müstağni kılan be? Ğarrake; gurur buradan geliyor. Aslında aldanıştır. Ğarrake, seni aldatan. Beni kim aldatıyor? Beni ben aldatıyorum. İnsanın en büyük aldanışı kendi kendisini aldatışıdır. Bir başkası bizi aldatırsa bunu fark ettiğimizde aldanmaktan kurtuluruz. Ama biz kendi kendimizi aldatırsak bundan nasıl kurtuluruz? Onun için insanoğlunun en tehlikeli aldanışı, kendisini aldatışıdır. En tehlikeli aldatma kendini aldatmadır.

İşte bu ayet, İnfitar suresinin 6. ayeti bu gerçeğe dikkat çekiyor. Kendinizi aldatmayın diyor. Kendinizi aldatırsınız zaten, Allah’ı aldatamazsınız. Rabbinize karşı neden bu kadar gururlusunuz. Rabbinize karşı oysa ki yer bağır olmanız lazım, secde halinde olmanız lazım. Çünkü varlığınızı O’na borçlusunuz. Her şeyinizi, aldığınız nefesi O’na borçlusunuz.

Zaten borcunuzu ödemediniz ki. Sizi, size emanet etmişti, onu ödemediniz. Borç borçla ödenmez ki. Yaşadığınız her an, aldığınız her nefes borç. Peki nasıl düşünüyorsunuz ödemeyi? Hayır. İşte din dıyn den gelir onun için. Din borçluluk bilincidir. Borçlu olduğunu itiraf et ey kulum, ödemiş sayacağım. Biz mesajı böyle alıyoruz.

Ey kulum; “Allah’ım sana borcum yok ki, sana ne borcum var deme, böyle der gibi yapma, bu anlama gelecek bir gurura girme, Ya rabbi her şeyimi sana borçluyum itirafında bulun ödemiş gibi üstünü çizeyim borcunun. Ne cömert rabbimiz var değil mi, keriym Allah’ımız var.


7-) Elleziy halekake fesevvake fe'adelek;

O ki seni yarattı (izhar etti), seni tesviye etti (beynini, bilincini ve ruhunu oluşturacak şekilde meydana getirdi), seni tam dengeli yaptı! (A. Hulusi)

07 - Ki seni yarattı, düzenine koydu, tenasüp ve itidal verdi. (Elmalı)


Elleziy halekake fesevvake fe'adelek bakın ikramına, okuyalım. Teker teker nasıl sayıyor bakınız. Ne ikram etmiş rabbimiz bize? Öncelikle bizi bize ikram etmiş. Biz O’nun bir ikramıymışız. Bizi bize zimmetlemiş, bizi yaratıp bize emanet etmiş. Elleziy halekake seni O yarattı, yaratmakla kalmadı fesevvak; seni tesviye etti, yani mâ hulika leh i, yükledi, yaratılış amacını da verdi. Amaçsız yaratmadı manası çıkar bundan bir. Anlamsız yaratmadı manası çıkar iki, senin için biçtiği amacı sana fıtrat olarak yükledi manası çıkar üç. Eğer O’nun yüklediği amaç ve anlamın dışında yaşarsan kendini anlamsız ve amaçsız zannedersen işte bu Allah’a karşı başkaldırı ve gurur anlamına gelir manası çıkar dört.

Dahası; fe'adelek, evfe’addelek iki şekilde de okunur. Şeddeli olarak ta okunur, şeddesiz olarak ta, mübalağa vezniyle de okunur. Yani seni ta’dil etti, adaletli bir biçimde yarattı. Biz bunu dengeli diye çeviriyoruz ve anlıyoruz. Duygu-düşünce dengesi koydu sana. Bir duygu dünyan var, bir düşünce dünyan var. Onun için duygularını da kirletmemeye çalış düşüncelerini de. Duygusal temizliğini de koru, düşünsel temizliğini de.

Yine; seni madde ve mana ile birleştirdi. Yani ruh, mana alemini temsil ediyorken, cesedin madde alemini temsil ediyor. Bu ikisini bir araya getirdi, sen iki alemin karıştığı noktada duruyorsun. Meracelbahreyni yeltekıyan. (Rahman/19) adeta iki denizin birleştiği noktada bulunuyorsun.

Yine; seni dünya ve ahiret için yarattı. Dünya senin tarlan, ahiret senin hasadın olacaktı. Yine; seni hem dünyaya hem de ahirete yönelik bir boyutla yarattı ki, hem burayı inşa edesin, hem orada mutlu olasın diye. Yani fe’adelek, evfe’addelek bu dengeyi ifade ediyor. sen bu dengeyi bozma ey insanoğlu. Yani bedenle ruh dengesini, madde ile mana dengesini, dünya ile ahiret dengesini bozma. Yani nerede ne kadar kalacaksan orada o kadar çalışmaktır dengeyi bozmamak. Dengeyi bozmamak; eşit davranmak değil. Dengeyi bozmamak herkese hakkını vermektir. Dünyaya dünya da kalacağın kadar, ahirete de ahirette kalacağın kadar hakkını vermektir.

[Ek bilgi; Şüphesiz insan, yapısı gerçekten güzel ve düzgün, özü itibariyle dengeli bir yaratıktır. İnsanın bünyesindeki yaratmanın Hayret verici güzellikleri onun anlama kapasitesinin çok üstündedir. İnsanın etrafında gördüğü her şeyden daha Hayret vericidir.
Bu güzellik, düzgünlük ve denge insanın hem bedensel yapısında, hem akli yapısında hem de ruhsal yapısında gözlenebilmektedir. Ve bütün bunlar insanın bünyesinde şahane bir güzellik ve düzgünlük içinde dizilmiştir, uyum içine girmiştir. (Seyyid Kutub- Fizilal’il Kur’an)]


8-) Fiy eyyi suretin ma şâe rekkebek;

Hangi sûrette olmanı diledi ise öylece terkibini - bileşimini oluşturdu! (A. Hulusi)

08 - Dilediği her hangi bir surette terkîp etti. (Elmalı)


Fiy eyyi suretin ma şâe rekkebek yani burada parantez içi var olduğunu düşünebiliriz) Hangi surette dilemişse seni o surette terkip etti.


9-) Kellâ bel tükezzibune Biddiyn;

Hayır, (iş sandığınız gibi değil)! Bilakis dininizi (tâbi olduğunuz Sistem'i) yalanlıyorsunuz! (A. Hulusi)

09 - Hayır hayır, doğrusu siz dîni tekzip ediyor, cezaya inanmıyorsunuz. (Elmalı)


Kellâ şimdi iyi bak; şimdi burada dur. Sanki; Yoo..! burada dur ve düşün Allah’ın dediklerini Yani burada ki kellâ, aslında yukarıda ki 6. ayete atıf. Ya eyyühel'İnsanu ma ğarreke BiRabbikelkeriym ey insanoğlu bu kadar cömert olan rabbine karşı seni böyle müstağni kılan ve gururlandıran ne. Ayetinde, işte böyle bir Allah’a karşı gururlanılmaz. Kulluk yap, boyun eğ, yerlere kapan, rabbinin huzurunda secdeye eğil, O’na kayıtsız şartsız teslim ol deyince ey insan, bunun aksini yapamazsın. Bu kellâ nın altında bunlar var.

bel tükezzibune Biddiyn peki sen ne yapıyorsun ey insan, böyle yapacağın yerde, ne yapıyorsun? Bilakis o tip dini yalanlıyor, siz dini yalanlıyorsunuz. Yani hatta belki Biddiyn; deyn köküne eğer atfedersek; siz Allah’a borçlu olduğunuz gerçeğini yalanlıyorsunuz. Bu mana yüreğime daha çok yattı. Siz Allah’a borçlu olduğunuz gerçeğini yalanlıyorsunuz. Borcum yok diyorsanız, her şeyinizi borçlu olduğunuz birine, ondan nasıl davranmasını beklersiniz. Şu dârı dünyada bile ödenebilecek küçük borçlarımızı inkar ettiğimizde tepemize gök kubbeyi yıkıyorlar da, ya varlığımızı kendisine borçlu olduğumuz Allah’a olan borcumuzu inkar edersek ne olur ki? Ne oluruz? Allah korusun.


Devam ediyor c sayfasına geçiniz.
İnfitar suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder