2 Nisan 2014 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. CİN SURESİ (05-09) (182-B)c



b sayfasından devam

5-) Ve enna zanenna en len tekulen'insu velcinnu 'alAllâhi keziba;

"Biz gerçekten, ins ve cin Allâh hakkında asla yalan söylemez, diye zannetmiştik." (A. Hulusi)

05 - Ve doğrusu biz, İns ü Cin Allaha karşı asla yalan söylemez sanmışız. (Elmalı)


Ve enna zanenna en len tekulen'insu velcinnu 'alAllâhi keziba halbuki biz ne insanların ne de cinlerin asla Allah’a iftira etmeyeceğine kani idik, zannederdik. Yani iftira edeceğine asla ihtimal vermezdik dediler. Cinlerin ve insanların Allah’a iftira edeceğine ihtimal vermezdik, ama ederlermiş. Fahvel hitab, yani sözün geliminden bu anlaşılıyor. Ama cinler de, insanlar da görünen ve görünmeyen varlıklar, uzak ve yakın varlıklar. Tanıdığımız ve tanımadığımız varlıklar. Cin kavramının farklı anlamlarından, farklı kullanımlarından yola çıkarak hepsini de anlayabiliriz. Ama görünen ve görünmeyen, uzak ve yakın, bilinen ve bilinmeyen insan ve cin Allah’a iftira edermiş meğerse.


6-) Ve ennehu kâne ricalun minel'insi ye'uzune Biricalin minelcinni fezadûhüm raheka;

"Doğrusu, insan türünden bazı rical (erkek veya kadın), cin türünden bazı ricale (erkek veya kadın) sığınırlar... Bu yüzden onların azgınlıklarını artırırlar." (A. Hulusi)

06 - Ve doğrusu İns ten bazı rical Cinden bazı ricale sığınıyorlardı da onların istilâlarını artırıyorlardı. (Elmalı)


Ve ennehu kâne ricalun minel'insi ye'uzune Biricalin minelcinn hiç kuşkusuz insanlardan bazıları, cinlerden bazılarına sığınırlar. İşte o ayet geldi. Demek ki insanlardan cinlere sığınanlar varmış. Hem de ye'uzune Biricalin minelcinn yani cinlerden bazılarına. Buradaki rical cinlerden bazı erkeklere diyor. artık burada ki cini hangi manayı yükleyeceksek ona göre anlaşılmalı. Eğer uzak varlıklar, bölgede bilinmeyen, görünmeyen varlıklar manasına yükleyeceksek o zaman bu ricali bildiğimiz erkek olarak anlamak lazım. Ama her nasıl anlayacaksak anlayalım cinlere sığınan insanların varlığından söz ediyor bu ayet.

Bir önceki ayetin söz ettiği şey de neydi aslında; Allah’a yapılan iftira. Allah’a insan nasıl iftira yapar? Allah’a ait vasıflardan, sıfatlardan birini yaratılmışlardan birine yakıştırarak. Bu bir insan olabileceği gibi cin de olabilir. Yani siz veya bir başkası her kimse; Allah’a ait bir vasfı bir cine yakıştırıyorsa, mesela Allah her şeyi görür El Basıyrdir değil mi? Eğer cin her şeyi görür diye inanıyorsa, Allah’a ait bir vasfı cine yakıştırdığı için onu Allah’a ortak koşuyor, dolayısıyla Allah’a iftira ediyor, Allah’tan rol çalıyor demektir.

Mesela cin her istediğini bana yapabilir diye inanan bir insan. Cinler isterlerse insana istediğini yaparlar diyen bir insan, aslında cinlere Allah’a ait bir vasfı yüklüyorlar. Allah’a ait bir sıfatı yüklüyorlar. Çünkü isterse Allah her istediğini yapabilir. Bu Allah’ın vasfıdır. Çünkü Allah gücü sonsuz olandır, kudreti sonsuz olandır. İnnallahe kadiyrun; Allah kadiyrdir, Allah her şeye gücü yetendir. ‘Ala külli şey’in kadiyr; Allah her şey üzerine kadirdir, güç yetirendir gibi Kur’an i ibareler bize bunu veriyor. Biz veya bir başkası Allah’ın kadiyr oluşunu tutarda cinlere atfedersek Allah’a iftira etmiş ve cinlere de ilahlık rolü yakıştırmış oluruz. İşte burada bunu söylüyor ayet.

fezadûhüm raheka bu da onların cüretini, bu da onların cesaretini artırdı. Değerli dostlar işte bu surenin can damarı olan ibareye geldik. 6. ayetin son cümlesi olan fezadûhüm raheka ibaresi cin suresinin can damarı değil sadece, bizim cin tasavvurumuzun da anahtarı olmak zorundadır. Bu ibareyi bu küçücük cümleyi anladığımızda cin meselesini anlamış olacağız. Yani artık cinlerin tasallutundan kurtulmuş olacağız. Bunu onun için anlamak lazım. Cinlerle ilgili tüm Kur’an da ki, anahtar ibare bu çünkü. fezadûhüm raheka

Cinlerin insan üzerinde ki etkisi nedir, nereye kadardır sorusunun cevabı bu cümlede gizli. Rahk; sarmak, bürümek kök manasından geliyor. Aslında tepesine çıkarmak, şımartmak, cür’et vermek, karşısında edilgen hale geçmek, karşısında edilgen hale geçtiğiniz için onu da etken hale geçirmek. Kendiniz nesneleştiğiniz için onu özne ilan etmek. Yani siz kendinizi nesneleştirerek onun sizi üzerinizde bir takım tasarrufta bulunmasına cür’et kazandırmak manasına gelir. Aslında bu kadar bile yeter değil mi? Yamuk cin tasavvurumuzu düzeltmek için bu ibare gerçekten de bir ilaç gibi.

Şimdi şımartmak fezadûhüm raheka işte bu davranış cinlere insanların sığınması cinlerin cesaretini artırdı, cür’etini artırdı. Yani onlar karşısında insanı edilgen kıldı. Bu şudur dostlar kısaca; İnsanoğlu cinlere meydan okuması lazım. Cinin insanoğlu üzerinde hiçbir etkisi olamaz. Allah açıkça ifade ediyor. Şeytanın cinlerden olduğunu Kur’an dan öğrenmiştik. Şeytan için Kur’an ara ara ne diyor? Senin salih kullarım üzerinde hiçbir hükmün geçmez. Yani onlar üzerinde gücün yoktur buyuruyor Kur’an. Evet, gücün yoktur.

Kur’an cinlerden bir grup olan cin şeytanlarının insan üzerinde herhangi bir gücü olmadığını söylüyor. O halde insan üzerinde güç uygulayan görünmez varlıklara ilişkin ne diyebiliriz? Açıkça şunu deriz. İnsan kendi iradesinden onlara transfer eder, kendi iradenizden transfer ettiğinizi size karşı kullanır. Yani görünmez varlıklar insana karşı eğer bir zarar verebiliyorlarsa, bu onların verdiği zarar değil, insanın iradesinden eksiltmesidir. İnsanın irade zaafıdır. Sizin verdiğiniz mermiyi size atmaktadır.

Aslında bu iradenin imtihanını kaybetmiş olmanın cezasıdır. Aslında bu iradeyi zayıflaştırmanın cezasıdır, ceremesidir, faturasıdır. Eğer iradenizi teslim ederseniz, iradenizden vaz geçerseniz, iradeniz size karşı kullanılır. Hatta vehimlerle olmayanı varmış gibide yaparsınız. Öyle evhamlanırsınız ki aslında vehminiz kendinize dönüp sizi vuran bir bumerang silahına dönüşür. Atarsınız, gelir sizi vurur.

İşte bu ibare fezadûhüm raheka bize bütün bunları vermektedir. Kıssanın özü de budur aslında. Burada anlatılan kıssanın özü de budur. İnsanın kendi kendisini vurmasıdır. Belki tarihsel olarak Babil büyücülüğüne bir atıfta vardır, Yahudiler bağlamında Ahkaf/28-32. ayetleriyle birlikte düşündüğümüzde, Yahudilerle irtibat kurduğumuzda, dünyaya büyüyü yayan Babil sürgünü sırasında Yahudilerin Babil’liler den öğrendikleri büyücülüğü nasıl dehşet bir hale getirip insanlara salgın bir hastalık gibi yaydıklarını ima ettiğini düşünebiliriz.

[Ek bilgi; Bazıları şöyle der: "Bir adam ıssız bir vadide yatmak veya konup geçmek istediği ve başına bir tehlike gelmesinden korktuğu zaman yüksek sesle, "Ey bu vadinin azizi! Ben senin itaatinde bulunan beyinsizlerden sana sığınıyorum." der ve böylece o vadideki cinninin kendisini koruyacağına inanırdı. Kuşkusuz bu inançtaki kişiler başı sıkıldıkça veya herhangi bir amaca ermek istedikçe, işi, önce cinne sığınmak olur.
Ebu Hayyan'ın zikrettiği gibi Mukatil şöyle demiştir: Araplarda cinne sığınmak Yemen'de bir kavimden başladı, sonra Beni Hanife'ye geçti, sonra Araplarda yaygın hale geldi. (Elmalı-Tefsir)]


7-) Ve ennehüm zannu kema zanentum en len yeb'asâllahu ehadâ;

"Muhakkak ki onlar (insanlar), sizin gibi düşünüp, Allâh'ın hiçbir kimseyi asla bâ's etmeyeceğini, zannetmişler!" (Bu âyet cinlerin de yaşadıkları beden boyutu itibarıyla 'Ölüm - kıyamet' aşaması sonrasına insanlar gibi vâkıf olmadıklarını göstermektedir. A.H.) (A. Hulusi)

07 - Ve doğrusu onlar sizin zan ettiğiniz gibi zan etmişlerdi ki: Allah ebada hiç bir kimseyi ba's etmeyecek. (Elmalı)


Ve ennehüm zannu kema zanentum en len yeb'asâllahu ehadâ o sapık insanlar tıpkı sizin sandığınız gibi Allah’ın hiç kimseyi geri göndermeyeceğini sanmaktadırlar. en len yeb'asâllahu ehadâ diriltmeyeceğini.

Aslında burada elçi manasına, peygamber manasına, yani Allah hiç kimseyi peygamber olarak göndermez diye inanıyorlarmış demek ki, işte o sapık insanlar tıpkı sizin sandığınız gibi Allah hiç kimseyi peygamber olarak göndermeyecek zannetmektedirler, zannetmişlerdi daha doğrusu.

Yahudilerin kendi dışlarında peygamber gelmeyeceğine dair inançlarına bir atıf olsa gerek. İnsandan ümit kesmişlerdi çünkü. Bu müşrikler için geçerliydi. Ama Yahudiler bizden başkasından adam çıkmaz diyorlardı İşte burada ki onu ifade ediyor. Artık Allah tıpkı insanlardan peygamber göndermeyeceği gibi, sizden de peygamber göndermez zannetmişlerdi, sanmışlardı. Bu arada şunu söyleyeyim;Kur’an insanlara ve cinlere kendi türlerinden peygamber gönderildiğini ifade eder.


8-) Ve enna lemesnes Semâe fevecednaha müliet haresen şediyden ve şühüba;

"Gerçekten biz semâya dokunduk da onu, güçlü bekçilerle (kuvvelerle) ve şihablarla (anlamamızı önleyen ışınlarla) doldurulmuş bulduk." (A. Hulusi)

08 - Ve doğrusu biz o Semayı yokladık da onu öyle bulduk ki şiddetli muhafızlar ve şihablarla doldurulmuş. (Elmalı)


Ve enna lemesnes Semâe cinler dediler ki biz göğü yokladık fevecednaha müliet haresen şediyden ve şühüba ama onu tam donanımlı bir koruma ordusu ve tarifsiz bir göktaşı sağanağı ile dolu bulduk. Hicr/17 ve18. ayetleri ile karşılaştırmak lazım Yahudi kabalizmine bir atıf var gibi geldi bana. Çünkü Yahudi kabalizmi gaybı bilme iddiasıyla ortaya çıkıyor. Oysa ki bu imkansız. Vahyin kaynağını bulandırmak ta dile getirilebilir burada. Yani vahyin kaynağına bir şey karıştırırlar mı cinler. Bu vahyin indiği sırada bazı insanlar böyle düşünüyorlarmış. Cinler de vahy getirir diye düşünüyorlarmış. Hatta Allah resulüne mecnun demelerinin sebebi cinlenmiş demeleriydi. Yani deli değil bizde ki gibi, mecnun cinlenmiş manasına kullanıyorlardı. Ne demekti? Onun cini var diyorlardı, ona cin vahiy getiriyor diyorlardı. İşte bu tip iddiaların tümüne birden rettir bu ayetler.

[Ek bilgi; HARES, bekçi ve muhafız demek olan "hâris" kelimesinin çoğuludur. "Hadem" kelimesinin, hizmetçi mânâsına gelen "hâdim" kelimesinin çoğulu olduğu gibi.
ŞÜHÜB de "şihâb ın çoğuludur. Şihâb, esasen ateş alevidir. Nitekim, "Parlak bir ateş koru." (Neml, 27/7) âyetinde de bu mânâda kullanılmıştır. Bundan, gökte yıldız kayar gibi kayan parıltılara da isim olmuştur.
Mânânın özeti şu oluyor: Biz iman ettik ki, "Allah kimseyi peygamber göndermeyecek, göndermez." zannı yanlış imiş, biz yüce bir şahsın peygamber gönderildiğini anladık. Çünkü biz göğü, o yüksek âlemi yokladık da onu şiddetli bekçiler, kuvvetli muhafız melekler ve atılmaya hazırlanmış ateş gibi alevler, korlarla doldurulmuş bulduk.(Elmalı tefsir)]



9-) Ve enna künna nak'udu minha meka'ıde lissem'ı, femen yestemi'ıl'Ane yecid lehu şihaben rasadâ;

"Biz anlamak için ondan mekân edinip oturuyorduk. Şimdi ise kim dinlese kendisi için gözetleyen tahrip edici ışın bulur!" (A. Hulusi)

09 - Ve doğrusu biz ondan dinlemek için bazı mevki’lere otururduk, fakat şimdi her kim dinleyecek olursa onun için gözeten bir şihap buluyor. (Elmalı)


Ve enna künna nak'udu minha meka'ıde lissem'ı halbuki vaktiyle biz onun uygun yerlerinde haber dinlemek için oturuyorduk, oturmuştuk. Yahudilerin kendilerinden bir peygamber beklentisine bir atıf gibi geldi bana. Onlar bu iş için astrolojiyi kullanıyorlardı. Yani onun uygun yerlerine oturmuştuk dedikleri gök.ç Göğün uygun yerlerine oturmak olsa olsa müneccimlerin bu hangi peygamberin yıldızı, acaba gelecek peygamberin yıldızı doğdu mu, doğacak mı diye spekülasyon yapmaları şeklinde de anlayabiliriz.

femen yestemi'ıl'Ane yecid lehu şihaben rasadâ ne var ki şimdi bizden her kim dinlemeye kalksa göğü, yani vahyin kaynağını, veya aşkın haberlerin kaynağını dinlemeye kalksa derhal karşısında ki hedefi gözetleyen bir ateş toplu buluyor. Yani karşısında ki hedefe güdümlü bir füze gibi, güdümlü bir mermi gibi bir ateş topu buluyor. Ben bu ateş topunun ne olduğu üzerinde düşündüm. Acaba nasıl anlayabiliriz dedim; Kulak hırsızlığına dayalı sahte vahiylere bir atıf bu aslında. Gelecekten haber verme girişimlerinin tümünü birden reddediyor bu ayet ve düşündüğümün sonucunda beni ikna edecek olan işte bu vahiydir dedim. Yani ateş topu tıpkı;

Ve nünezzilu minel Kur'âni ma huve şifaun ve rahmetun lil mu'miniyn. ve lâ yeziyduz zalimiyne illâ hasara (İsra/82) ayetinde olduğu gibi. Biz bu Kur’an dan Mü’minler için şifa olan ayetler indirdik fakat onlar onda; ve lâ yeziyduz zalimiyne illâ hasara, zalimlerin hüsranını artırır o. Yani zalimlerin de hüsranını artırır. Tıpkı onun gibi  Kur’an ın adeta bir nûr, bir de nâr olan veçhesi var.

Nûr olan veçhesi kendisinden faydalanmak isteyeni ışıtması, aydınlatması, kendisine iman edenlerin gözünü ve gönlünü aydınlatması.

Nâr olan veçhesi ise kendi kaynağını bulandırmak isteyenleri yakması, Yani, mü’minin imanını, kafirin küfrünü, münafığın nifakını artırır dersek acaba olur mu? Allah’u alem..!

Güdümlü bir silah gibi avlayıp geçersiz kılan, kendi kaynağını bulandırmaya yönelik her teşebbüsü adeta güdümlü bir mermi gibi varıp tam gözüne isabet eden şeklinde de anlayabiliriz. Rasadâ diyor çünkü. Rasatla yan, tarassut eden, onu gözetleyen, adeta güdümleyen bir biçimde anlamına.


Devam ediyor d sayfasına geçiniz.
Cin  suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder