28 Ocak 2014 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. TAHRİM (01-01) (78-A)b



A sayfasından devam.



1-) Ya eyyühenNebiyyu lime tuharrimu ma ehallAllâhu leke tebteğıy merdate ezvacike, vAllâhu Ğafûrun Rahıym;

Ey Nebi! Allâh'ın sana helal kıldığı şeyi, hanımlarının gönlü olsun diye niçin (kendine) haramlaştırıyorsun? Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir. (A. Hulusi)

01 - Ey o Peygamber! Sana Allahın helâl kıldığını niçin harâm edersin, zevcelerinin hoşnutluğunu ararsın? Mamafih Allah gafurdur rahîmdir. (Elmalı)


Ya eyyühenNebiyyu lime tuharrimu ma ehallAllâhu leke tebteğıy merdate ezvacik sen ey peygamber, sen ey peygamberler ailesinin ferdi eşlerinden bazılarının rızasını kazanmak için, gönlünü almak için, onların hatırını yapmak için neden Allah’ın helâl kıldığı şeyi kendine haram ediyorsun. Burada bir uyarı. Belki bir ileri adım daha atarsak, bir azar varmış gibi duruyor. Uyarı olduğu hiç kuşkusuz.

Peki bu uyarının tarihsel bir sebebi olmalı, nedir sebep? Sebebi nüzulü tek değil. Bize kadar gelen rivayetler 3 farklı olay veriyorlar bu ayetlerin iniş nedenine ilişkin. Hz. Peygamberin muhtemelen hicri 8. yılda bir ay süre ile eşlerinden ayrı kalacağına yemin etmesi üzerine nazil oluyor bu ayetler. Yani eşlerinden hiç biriyle birlikte olmayacağına dair yemin ediyor Allah resulü. Peki bu yeminin amacı ne? Daha doğrusu yeminin arkasında yatan gerekçe ne? Diye sorulduğunda işte orada 3 ayrı rivayet görüyoruz.

Birincisi; Hz. Peygamber eşi Zeynep Bint-i Cahş’ın dairesinde bir bal şerbeti içiyor. Allah resulünün adetidir, güneş batıya meyl ettiğinde ortalık serinleyip de hava tatlandığında eşlerini teker teker hanelerinde ziyaret ederlerdi, yani akşamüzeri, ikindi sonrası. Onların hanelerinde 5 – 10 dakika oturur takriben, onlarla hasbıhal eder, gönüllerini alır ve daha sonra diğer eşinin hanesine geçerdi.

İşte bu sırada Hz. Zeyneb Bint-i Cahş’ın odasına girmişti ve Hz. Zeyneb de Resulallah’ın çok sevdiğini bildiği bal şerbeti ikram etmişti ona. Bu şerbeti içtikten sonra da Allah Resulü Hz. Hafza’nın odasına girdi. Ama Hz. Zeynebin odasında her zamankinden, mutad olandan daha fazla kalınca diğer eşlerden bazıları herhalde gayrete gelmiş olacaklar ki Hz. Hazfa ile Hz. Aişe rivayetlerin bildirdiği iki ortak isim bu baş başa vererek bir şaka yapalım dediler. Yani tabii bu şakanın arkasında da onların eşlik gayretleri yatıyordu.

Bu şaka Allah resulünün en hassas olduğu bir konuda yapılacaktı. Hz. Peygamber Hafza’nın odasına girdiğinde; “Ya ResulAllah, yüzünü ekşiterek- Meğafir mi yedin” diye tepki gösterdi Meğafir bölgede yiyen ya da suyunu içenin ağzında hoş olmayan bir koku bırakan, başkasını rahatsız eden bir koku bırakan bir bitki. Allah resulünün en hassas olduğu nokta bu. Allah resulü hiç kimseyi rahatsız etmek istemez ve bu nedenle de soğan sarımsak yiyen mescidimize gelmesin buyurur ve bu nedenle de Allah resulü belki dünya da ağız ve diş bakımı açısından kendisiyle kimsenin boy ölçüşemeyeceği hassasiyette biridir.

Onun diş fırçalaması, misvak kullanma alışkanlığını biz biliyoruz. Hatta onun bu alışkanlığı onun bu ümmetine bir sünnet olarak bıraktığını da biliyoruz. Levlâ en eşukka le emertehüm bissivaki (mea külli salâtin) eğer ben ümmetimin üzerine zor gelmeyeceğini bilseydim, meşakkat olmayacağını bilseydim her beş vakitte misvaki yani 5 vaktin abdestinde, -böyle anlamamız lazım- misvak yani diş fırçalamayı onlara şart koşardım buyurmuştu.

Bu hassasiyette olan Allah resulüne böyle bir şey söyleyince tabii ki ResulAllah olağanüstü hassas olduğu bu konuda kendisine gösterilen tepkiye şu cevabı verir. “Bir daha içmeyeceğim.” Yani Zeyneb’in odasında bal şerbeti içmiştim, demek ki bal yapan arılar meğafir çiçeğinden almışlar balını. Yani böyle bir yorum çıkıyor ortaya. Bu yorumu Hz. Hafza’nın ya da Hz. Aişe’nin Resulallah’a yaptığı da söylenir.

Onun yanından çıkıp Hz. Aişe’nin yanına girince ResulAllah yine aynı tepkiyle karşılaştı. Ya ResulAllah meğafir mi yedin, veya meğafir suyumu içtin. Hayır deyince Zeyneb’in yanında bal şerbeti içmiştim. İşte onun üzerine Allah resulü yemin eder. “Bir daha der içmeyeceğim.” Belki biraz amaçta budur bu şakadan bilemiyoruz. Ve bunu bir daha kimseye diye de tembih eder. Bir rivayet böyle. Tabii söyleme diye tembih ettiği eşi muhtemelen Hz. Hafsa arkadaşı Hz. Aişe’ye açar söyler ve müteakip 3. ayette zaten bunun üzerine.

[Ek bilgi; İLGİLİ HADİS;
Âişe (R) şöyle demiştir: Resûlallah (S) balı ve tatlıyı severdi, ikindi namazından döndüğü zaman kadınlarının yanına girer ve onlardan birinin yanına yaklaşırdı. Bir gün Ömer'in kızı Hafsa'nın yanına girdi de, orada kalmakta olduğundan daha çok kaldı. Ben bunu kıskandım (ve bunun sebebini soruşturdum). Bana:
- Hafsa'ya, kavminden bir kadın küçük bir çömlek bal hediye etti, o da bu baldan Peygamber'e şerbet içirdi, denildi.
Ben de kendi kendime: Vallahi biz bunun için muhakkak bir hi­le yaparız! dedim. Akabinde Şevde bint-u Zem'a'ya şöyle dedim:
- Biraz sonra Rasulullah muhakkak sana yaklaşacaktır. Sana yaklaştığında O'na: Sen megâfîr mi yedin? dersin, O da sana: Hayır, diyecektir. Bunun üzerine sen de O'na: Sen'den hissetmekte olduğum bu koku nedir? dersin. O da sana muhakkak: Hafsa bana bal şerbeti içirmişti! diyecektir. Sen de O'na:. O balın arısı urfut ağacından top­lamıştır! dersin. Bana geldiğinde ben de böyle söyleyeceğim. Yâ Safiyye, sen de böyle söyle! Dedim.
Âişe bu talîmâtın tatbik suretini şöyle anlatmıştır: Şevde şöyle diyordu:
- Vallahi çok geçmedi Rasulullah kapının önünde durdu. Yâ Âişe, senden korktuğum için bana emrettiğin sözü hemen Resûlallah’a oracıkta iken söylemek istedim.
(Âişe dedi ki: Rasulullah ona yaklaşınca, Şevde O'na:
- Yâ Resûlallah, sen megâfîr zamkı mı yedin? demiş O da:
-  "Hayır!" diye cevap vermiş. Şevde:
-  Sen'den hissetmekte olduğum bu koku nedir? demiş.
Rasulullah:
-  "Hafsa bana bal şerbeti içirmişti!" buyurmuş. Şevde:
-  O balın arısı urfut ağacında yayılmış! demiş.
Nihayet Rasulullah benim odama dönüp geldiğinde ben de bu sözlerin benzerini söyledim. Safiye’ye gittiğinde o da bunların ben­zerini söylemişti. Sonra Rasulullah dönüp Hafsa'nın nevbetinde ya­nına vardığında, Hafsa:
- Yâ Resûlallah! Sana o bal şerbetinden içireyim mi? diye sor­duğunda Rasulullah:
-  "Hayır, benim ona ihtiyâcım yoktur!" buyurdu. Âişe (rivayetine son vererek) dedi ki: Şevde bana:
- Vallahi biz Resûlallah’ı bal şerbetinden mahrum ettik, diyor­du. Ben de Sevde'ye:
- Sus! dedim (ve Hafsa hakkındaki hîle ve tedbîrimizin duyul­masını istemedim). (Buhari/ 7 Bab-15)]

İkinci nüzul rivayeti Hz. Hafza’nın odasında Allah Resulü önce kendisine hediye edilen biri iken daha sonra eşi olan ve tabii ki Çocuğu küçük İbrahim’in bin Muhammed’in annesi olan Mısır’lı eşi Haz. Mariye ile birlikte olur. Hz. Mariye’nin hanesi mescidin etrafındaki odalardan değil daha geri de, hatta Medine’nin kıyı semtlerinden birindedir. Orada kardeşi ile birlikte kalmaktadır ve Allah Resulü Mariye’yi her zaman sık gidip ziyaret edemediği için Hz. Mariye ara sıra Allah Resulünün diğer eşlerinin evine, hanesine gelmektedir ve o gün boş olan Hz. Hafza’nın hanesinde Allah Resulü eşi Mariye ile birlikte olur. Hz. Hafsa buna muttali olunca tepki gösterir. Yani bir tür eş kıskançlığı krizi tutar.

Bu tepki üzerine Allah Resulü bir daha böyle yapmayacağına dair yemin eder. Bu da çok gizli bir hadisedir kimsenin açıklanmaması halinde bilemeyeceği bir hadisedir. Ama rabbimiz bunu da vahyin içine alır. İkinci sebebi nüzül budur. Tabii kimseye söylememesi tembihlenir ama Hz. Hafza yine de bunu arkadaşına iletir.

Üçüncü rivayet daha farklı. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in kendisinden sonra liderliğe geçeceğine dair bir imada bulunur. Allah resulü Bu rivayete göre. Yine Hz. Hafza’ya. Hz. Hafza da kendisine söylenmemesine rağmen hemen gider ve arkadaşı Hz. Aişe’ye durumu açıklar. Resulallah’ın eşleri arasında şöyle bir öbeklenme olduğunu bilgi olarak vermek durumundayım;

Hz. Aişe’nin başını çektiği bir grup, Hz. Zeyneb’in başını çektiği bir başka grup. Yani iki gruptur. Hz. Peygamberin eşleri adeta iki rakip grup gibi de diyebiliriz. Tabii ki bu rekabet öyle kırıcı yıkıcı olmamıştır ama tatlı bir rekabet diyebiliriz buna eşleri arasında ki.

İşte bu üç rivayet, üçünde de ortak nokta, verilen bir sır vardır. Allah Resulü’nün helal bir şeyi bir daha yapmayacağına dair, kendine haram kıldığına dair yemini vardır ve tabii bunun arkasından Allah resulünün kimseye deme diye sır emanet ettiği eşinin de gidip ortağına bunu açıklaması vardır. Bunların hepsinde de ortak müşterek nokta budur.

Hz. Peygamber yemin etti, fakat Hz. Peygamberin yemin etmesi bir helali haram kılmadı peygamber olduğu halde. Kendisine dahi bir helali haram kılamayacağı ifade buyruldu. Öncelikle eşya da asıl olanın mübahlık olduğunu söyleyelim. El asl fiyl eşya ibahatül bir şeyin helalliğine delil aranmaz. Eğer yasak değilse helal demektir. Haram değilse helal demektir. İslam fıkıh usulünde usul kaidesi budur, bu kaide de yine Kur’an da çıkarılmıştır. Çünkü Kur’an açıkça der ki;

Kul men harrame ziynetellahilletiy ahrece li ıbadiH. (Araf/32) De ki Allah’ın kulları için çıkardığı, yarattığı, var ettiği güzellikleri haram kılacak kimmiş bakayım göster bana onu. Açıktır Yani Allah’ın kulları için yarattığı ve yasaklamadığı bir şeyi kullarına haram kılmak, yasaklamak, kimsenin işi değildir.

Bir başka ayet; Küllüt taami kâne hıllen li beni israiyle illâ ma harreme israiylü alâ nefsih.. (A. İmran/93) her yiyecek İsrail oğullarına başlangıçta helal di. Ancak İsrail’in, buradaki İsrail Hz. Yakub’un lakabıdır, ancak Yakub’un kendi nefsine yasakladığı şey hariç.

Burada tarihsel olarak bir olaydan bahsediliyor aslında. Bu tarihsel olay Hz. Yakub’un bize helal olan bir şeyi kendisine yasakladığını söylüyor. Allah’u alem bazı etleri, daha doğrusu ineğin ve ona benzer bazı hayvanların iç yağını ve bazı yerlerini yasaklamış kendisine. Bilmiyorum neden sebebi. Fakat Onun koyduğu, kendisi için benimsediği bu yasak belki de perhiz diyebiliriz, daha sonra İsrail oğulları tarafından sanki bir haram gibi algılanmış. Sanki ilahi bir yasak gibi algılanmış. Öyle ki bu yasakla da kalınmamış, zaten Allah dışında kimsenin bir helali haramlaştıramayacağının özünde yatan ve yanlış sonuçlardan birine de burada dikkat çekiliyor. Nedir o? Önce böyle bir yasakla başlıyor haram kılma, daha sonra haram kılınan o şey kutsallaştırılıyor. Tıpkı Hz. Yakub’un kendisi için perhiz addettiği o şeyin İsrail oğullarında ilerleyen yy. lar da hatta bin yıllarda artık haram kabul edilmesidir. İşte belki de uzak doğuda bazı hayvanların kutsallaştırılması.

Yine vahyin indiği çevre de bazı hayvanların, işte saibe, vasiyle, haam gibi isimlerle üst üste 5 batın doğurdu, Arap onun kulağını yarar ve bırakırdı o deveyi. Üst üste 2 kere ikiz doğurdu, Arap onun kuyruğunu keser veya kulağını yarar bir belge olsun diye bırakırdı, kutsal addederdi onu. Artık bu işareti gören her kim olursa bu Allah’ın devesi derdi. Yemek vermezdi, su vermezdi, bakmazdı, çekmezdi, hayvanın hiçbir ihtiyacını gidermezdi. Ama Allah’ın devesi. Yani kutsal deve. İşte saibe, seyid oradan gelir. Vasile yani ile vasıl olunan, sanki Allah’a yaklaşılan veya putlara yaklaşılan, artık nasıl zihinlerinde canlandırıyorlarsa, Yani bölgede böyle bir takım arka plan da var. Onun için Haram kılmanın Allah dışında hiç kimsenin haram kılamayacağı yönünde ki bu genel kuralın gerekçeleri çok önemli, işte bu saydığın gerekçeler onlardan.

Peygamberler Haram koyar mı? Cevabı ayet veriyor. Peygamberin yetkisi beyan yetkisidir. litübeyyine linNasi ma nüzzile ileyhim ve leallehüm yetefekkerun (Nahl/44) kendisine indirileni insanlığa açıklaman için. litübeyyine linNasi insanlığa açıklaman için. ma nüzzile ileyhim Demek ki açıklama beyan peygamberin asli görevidir. Tabii ki beyan iletmeyi öncelikle ifade eder. Yani aldığı vahyi olduğu gibi iletmek. Fakat aynı zamanda beyan açıklamayı da içerir. Onun için Allah Resulünün açıklamaları olmuştur. Mesela yenilmesi yasak olan hayvanlar babında Nehennebi an ekli nuhumül humr-ul ehliyye (Hadis) Peygamber ehli eşek etinin yenilmesini yasakladı. ve an külli zînâbin mine duyûr ve kulli zî adlin minel muhruc Yine peygamber tüm etçil yırtıcı hayvanların, pençeli olanlarının etinin yenilmesini ve yine tüm gagalı etçil kuşların etinin yenilmesini yasakladı diyor.

Ama Dikkat buyurun; Nehennebi diye geliyor, Harramen nebiy diye değil. Sahabe bu ayırımı, ilk raviler bu ayırımı koyuyorlardı. Peygamberin yasaklamasından söz ediyorlardı. Haram kılmasından değil.

Yine; ne hennebî an bey ateyni fî bey aten vahideh alışverişle ilgili peygamberin koyduğu bir yasak mesela bu. Bir satışta iki satışı yasaklıyordu peygamber. Yani bir satışta iki satış şu bir açıklaması; peşin alırsan şu, vadeli alırsan şu deyip ikisinden birine fikslememek, bağlamamak. İkisini açık bırakarak alışveriş yaptığını düşünmek. Yani karşıda ki insan birinden birini tercih etmeden alışverişi bitirdiklerini düşünmeleri. Çünkü mechullük var. Bu yasak mesela. Bir tanesine fikslenecek, peşinse peşin vadeliyse vadeli. Bunu yasaklamış Allah resulü.

Yine ipek ve Altın yasağı erkeklere. Bu da Allah’ın koyduğu haramla özdeşleştirilemez. Öyle olsaydı Süheyb-i Rumi, den gelen, Ebu Davud’da nakledilen rivayette Süheyb-i Rumi 4 tane sahabenin parmağında altın yüzük gördüm dedi. Elbette ki Allah Resulü bunu yasaklamış, Allah Resulünün bu yasağının Allah’u alem temelinde ki sebep cennette erkeklere giydirilecek ve verilecek olan yuhallevne..(Kehf(31) ifade ediliyor, buyruluyor ya orada altından bilezikler takılacak, takılar takılacak. Cennette rabbim eğer verecekse, dünyada mahrum olalım yaklaşımıyla Allah Resulünün attığı bir şey bu. Yaklaşmadığı bir şey.

Yine ipek meselesi de öyle Abdurrahman Bib Avf; vücudu haşarattan tahriş olduğu için, alerjik bir vücuda sahip olduğu için Allah resulünden izin istemiş, O da ipek gömlek giymesine izin vermiş. Yine Halid bin Velid için de benzer bir rivayet var. Demek ki haram olarak kesin, diğer haramlar gibi görseydi Allah resulü asla izin vermezdi. Kızım Fatıma da olsa elini keserim diyen Allah resulü nasıl harama müsaade edecek. Bu gibi çok küçük mazeretlere bakıp ta binaen.

Demek ki Allah resulü için beyan yetkisi çerçevesinde düşünmek lazım. Sonuç şu; Nebi’nin Allah’tan bağımsız haram koyması söz konusu olmamıştır zaten.

Bu nispeten uzun açıklamadan sonra tahrim suresinin 1. ayetiyle devam ediyoruz; vAllâhu Ğafûrun Rahıym Ama Allah sonsuz bağış sahibidir, sonsuz merhamet sahibidir.

Ayet böyle bitiyor. Ayetin böyle bitmesi tesadüf değil elbette. Ayetin sonlarında yer alan esmaül Hüsna isimlerle ayetin muhtevası arasında birebir ilişki vardır. Ayet böyle bittiğine göre bu yapılan bir hatadır. Yani ey peygamber niçin Allah’ın sana helal kıldığı bir şeyi eşlerinin rızasını talep etmek için, onların gönlünü yapmak için kendine haram kılıyorsun derken bunun bir hata olduğunu biz ayetin sonunda ki ğafurun rahiymun esmasından anlıyoruz. Çünkü Allah’ın bağışlayıcılığına, sonsuz merhametine bir atıfla bitiyor ayet. Allah affetmiştir. Bunu da zımnen içeriyor.

Devam ediyor c sayfasına geçiniz.
       Tahrim suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder